MASALIN TARİHÇESİ
Kurt ve 7 Küçük Oğlak veya Kurt ve Yedi Keçi Yavrusu Grimm Kardeşler tarafından derlenen fabl tarzı ünlü bir Alman masalıdır. 210 masaldan oluşan ve iki ciltte toplanan Grimm masalları içinde bu masalın numarası 5'dir.
OLUMLU YÖNLERİ
Çocukların ebeveynlerinin sözünü dinlemelerini, tanımadığı kişilere güvenmemeleri gerektiğini ve tanımadığı insanlardan uzak durmaları gerektiğini öğütler.
OLUMSUZ YÖNLERİ
Her ne olursa olsun hiçbir canlının kötülüğüne sevinmemeliyiz.
DEĞERLENDİRME
Çocuğun hem hayal gücüne hem de bulunduğu yaş dönemine uygun bir biçimde çocukta kalıcı olabilecek öğütler vermektedir.En az büyüklerin sözünü dinlemek kadar söylediğimiz her yalanında sonucunda mutlaka olumsuz bir sonuç olacağını anlatmaktadır.Ve masalın sonunda her zaman iyilerin kazandığını kötülerin ise kaybettiğini anlatır.
Basın ve Çocuk
30 Kasım 2015 Pazartesi
Kurt ve 7 Küçük Oğlak
Kurt Ve 7 Küçük Oğlak
Grimm Kardeşler
Evvel zaman içinde yaşlı bir keçinin yedi yavrusu varmış. Bir anne çocuklarını nasıl severse o da yavrularını öyle severmiş. Günün birinde keçi, yavrularına yiyecek bulup getirmek için ormana giderken onları çevresinde toplamış:
- Sevgili çocuklarım demiş; ben ormana gidiyorum. Kendinizi kurttan sakının. Eğer kurt evimize girerse hepinizi kıtır kıtır yer. Bu alçak çok kez türlü kılıklara girer, ama kaba sesinden, kapkara ayaklarından onu hemen tanıyabilirsiniz!
Küçük oğlaklar:
- Sevgili annemiz, demişler, gözün arkada kalmasın... Güle güle git, güle güle gel... Biz kendimizi koruruz.
Keçi melemiş, iç rahatlığıyla yola çıkmış.
Aradan çok zaman geçmemiş. Evin kapısını biri çalmış:
- Sevgili çocuklar diye seslenmiş, kapıyı açın bakayım. Anneniz geldi, hepinize bir şeyler getirdi.
Fakat oğlaklar kurdun kalın sesini tanımışlar; içerden seslenmişler:
- Sen annemiz değilsin... Onun sesi hem ince, hem de tatlıdır. Senin sesin kalın. Sen kurtsun!
Bunun üzerine kurt bir dükkâna gitmiş, iri bir tebeşir parçası satın almış, bunu yemiş, sesini inceltmiş. Sonra geri dönerek yine kapıyı çalmış:
- Sevgili çocuklar, kapıyı açın bakayım, demiş; anneniz geldi, hepinize ormandan bir şeyler getirdi.
Kurt kapkara ayaklarını pencereye dayamışmış. Oğlaklar bunu görünce yine bağırmışlar:
- Sana kapıyı açmayız. Annemizin ayakları seninkiler gibi kara değil. Sen kurtsun!
Kurt yine geri dönmüş, bir fırıncıya gitmiş:
- Ayağımı bir taşa çarptım demiş; üzerine biraz hamur sürer misin ?
Fırıncı kurdun ayaklarına hamuru sürmüş. Kurt bu kez değirmenciye koşmuş:
- Ayaklarıma bir parça un serp demiş.
Değirmenci kendi kendine:
- Kurt yine birini aldatmak istiyor demiş, un vermek istememiş. Fakat kurt:
- Dediğimi yapmazsan seni yerim! diye bağırınca değirmenci korkmuş, hemen bir avuç un alarak kurdun ayaklarına serpmiş. İnsanlar böyledir zaten!
Bunun üzerine alçak hayvan üçüncü kez eve gitmiş, kapıyı çalmış:
- Sevgili çocuklar, kapıyı açın bakayım demiş; anneniz geldi, hepinize ormandan bir şeyler getirdi.
Oğlaklar bağrışmışlar:
- Önce ayaklarını göster de anneciğimiz olup olmadığını anlayalım! demişler.
Kurt ayaklarını pencereye dayamış. Oğlaklar bunların beyaz olduğunu görünce kurdun sözlerine inanmışlar... Kapıyı açmışlar. Bir de ne görsünler?.. Bu giren kurt değil mi? Oğlaklar ne yapacaklarını şaşırmışlar, saklanacak yer aramışlar. Biri masanın altına kaçmış. İkincisi yatağa sokulmuş. Üçüncüsü sobanın içine girmiş. Dördüncüsü mutfağa saklanmış. Beşincisi dolaba girmiş. Altıncısı çamaşır sepetinin altına sokulmuş. Yedincisi de duvar saatinin içine girmiş. Fakat kurt vakit yitirmeden birer birer hepsini yakalayıp tutmaya başlamış. Yalnızca saatin içindeki yedinciyi bulamamış. Karnı da oldukça doyduğu için onu aramaktan vazgeçmiş, çıkıp gitmiş.
Evin önünde geniş bir çimenlik varmış. Orada bir ağacın altına sırt üstü yatmış, uyumaya başlamış.
Aradan çok zaman geçmeden keçi anne eve dönmüş. Aman Tanrım! Bir de ne görsün? Evin kapısı ardına kadar açık. Masa, sandalyeler devrilmiş. Çamaşır sepeti paramparça olmuş, yatıyor. Yastıklarla yorganlar yerlere atılmış... Keçi anne yavrularını aramış; hiçbir yerde bulamamış. Birer birer adlarını çağırmaya başlamış. Hiçbirinden karşılık alamamış. Sonunda sıra sonuncunun adına gelmiş. O zaman ince bir ses duyulmuş:
- Duvar saatinin içindeyim, anneciğim!
Keçi, yavrusunu oradan çıkarmış. Küçük oğlak kurdun gelişini, öbür kardeşlerinin hepsini yediğini anlatmış. Keçi annenin, zavallı yavruları için ne kadar gözyaşı döktüğünü kestirebilirsiniz. Sonunda bu acıyla dışarı çıkmış. Küçücük oğlak da birlikteymiş.
Çayırlığa vardıkları zaman kurdu bir ağacın altında yatar bulmuşlar. Öyle horluyormuş ki, ağacın dalları titriyormuş. Keçi anne kurdu uzun uzun seyretmiş. Karnında bir şeylerin kıpırdadığını, oradan oraya gidip geldiğini görmüş. İçinden:
- Aman Tanrım, demiş, yoksa kurdun akşam yemeği yaptığı yavrularım hâlâ sağ mı?
Bunun üzerine küçük oğlak eve kadar koşa koşa giderek makası, iğne-ipliği getirmiş. Keçi anne canavarın karnını yarmış. Daha küçük bir yarık açılır açılmaz oğlaklardan biri kafasını dışarı çıkarmış. Bir parça daha yarınca altısı da arka arkaya fırlayıp çıkmışlar. Hepsi dipdiri sapsağlammışlar. Meğer kurt aç gözlülüğü yüzünden bunları çiğnemeden yutmuşmuş. O andaki sevinci bir düşünün! Hepsi sevgili annelerinin boynuna sarılmışlar. Hoplayıp, sıçramaya başlamışlar. Keçi anne demiş ki:
- Haydi bakalım, şimdi gidip, taş toplayıp getirin... Uyanmadan şu dinsiz imansızın karnına dolduralım.
Yedi oğlak çabucak taşları bulup getirmişler; kurdun karnını tıklım tıklım doldurmuşlar. Sonra keçi anne çabucak derisini dikmiş. Bu arada kurt bir şey sezmemiş, yerinden bile kıpırdamamış.
Kurt uykusunu alınca ayağa kalkmış. Karnı taşla dolu olduğu için pek susamışmış. Bir pınarın başına gidip su içmek istemiş. Yürürken oraya buraya kımıldadıkça karnındaki taşlar çarpışmaya, takırdamaya başlamış. Bunun üzerine kurt:
Şu acayip işe bak!
Karnım bir şeyle dolmuş;
Yuttuğum altı oğlak
Sanki birer taş olmuş!
demiş. Pınar başına varınca suya doğru eğilip içmek istemiş. Gel gelelim, karnındaki taşlar yüzünden suya yuvarlanmış. Bağıra bağıra boğulup gitmiş.
Yedi oğlak bunu görünce koşa koşa gelmişler:
- Kurt öldü! Kurt öldü! diye bağrışmışlar. Anneleriyle birlikte pınarın çevresinde hoplayıp dönmüşler.
Evvel zaman içinde yaşlı bir keçinin yedi yavrusu varmış. Bir anne çocuklarını nasıl severse o da yavrularını öyle severmiş. Günün birinde keçi, yavrularına yiyecek bulup getirmek için ormana giderken onları çevresinde toplamış:
- Sevgili çocuklarım demiş; ben ormana gidiyorum. Kendinizi kurttan sakının. Eğer kurt evimize girerse hepinizi kıtır kıtır yer. Bu alçak çok kez türlü kılıklara girer, ama kaba sesinden, kapkara ayaklarından onu hemen tanıyabilirsiniz!
Küçük oğlaklar:
- Sevgili annemiz, demişler, gözün arkada kalmasın... Güle güle git, güle güle gel... Biz kendimizi koruruz.
Keçi melemiş, iç rahatlığıyla yola çıkmış.
Aradan çok zaman geçmemiş. Evin kapısını biri çalmış:
- Sevgili çocuklar diye seslenmiş, kapıyı açın bakayım. Anneniz geldi, hepinize bir şeyler getirdi.
Fakat oğlaklar kurdun kalın sesini tanımışlar; içerden seslenmişler:
- Sen annemiz değilsin... Onun sesi hem ince, hem de tatlıdır. Senin sesin kalın. Sen kurtsun!
Bunun üzerine kurt bir dükkâna gitmiş, iri bir tebeşir parçası satın almış, bunu yemiş, sesini inceltmiş. Sonra geri dönerek yine kapıyı çalmış:
- Sevgili çocuklar, kapıyı açın bakayım, demiş; anneniz geldi, hepinize ormandan bir şeyler getirdi.
Kurt kapkara ayaklarını pencereye dayamışmış. Oğlaklar bunu görünce yine bağırmışlar:
- Sana kapıyı açmayız. Annemizin ayakları seninkiler gibi kara değil. Sen kurtsun!
Kurt yine geri dönmüş, bir fırıncıya gitmiş:
- Ayağımı bir taşa çarptım demiş; üzerine biraz hamur sürer misin ?
Fırıncı kurdun ayaklarına hamuru sürmüş. Kurt bu kez değirmenciye koşmuş:
- Ayaklarıma bir parça un serp demiş.
Değirmenci kendi kendine:
- Kurt yine birini aldatmak istiyor demiş, un vermek istememiş. Fakat kurt:
- Dediğimi yapmazsan seni yerim! diye bağırınca değirmenci korkmuş, hemen bir avuç un alarak kurdun ayaklarına serpmiş. İnsanlar böyledir zaten!
Bunun üzerine alçak hayvan üçüncü kez eve gitmiş, kapıyı çalmış:
- Sevgili çocuklar, kapıyı açın bakayım demiş; anneniz geldi, hepinize ormandan bir şeyler getirdi.
Oğlaklar bağrışmışlar:
- Önce ayaklarını göster de anneciğimiz olup olmadığını anlayalım! demişler.
Kurt ayaklarını pencereye dayamış. Oğlaklar bunların beyaz olduğunu görünce kurdun sözlerine inanmışlar... Kapıyı açmışlar. Bir de ne görsünler?.. Bu giren kurt değil mi? Oğlaklar ne yapacaklarını şaşırmışlar, saklanacak yer aramışlar. Biri masanın altına kaçmış. İkincisi yatağa sokulmuş. Üçüncüsü sobanın içine girmiş. Dördüncüsü mutfağa saklanmış. Beşincisi dolaba girmiş. Altıncısı çamaşır sepetinin altına sokulmuş. Yedincisi de duvar saatinin içine girmiş. Fakat kurt vakit yitirmeden birer birer hepsini yakalayıp tutmaya başlamış. Yalnızca saatin içindeki yedinciyi bulamamış. Karnı da oldukça doyduğu için onu aramaktan vazgeçmiş, çıkıp gitmiş.
Evin önünde geniş bir çimenlik varmış. Orada bir ağacın altına sırt üstü yatmış, uyumaya başlamış.
Aradan çok zaman geçmeden keçi anne eve dönmüş. Aman Tanrım! Bir de ne görsün? Evin kapısı ardına kadar açık. Masa, sandalyeler devrilmiş. Çamaşır sepeti paramparça olmuş, yatıyor. Yastıklarla yorganlar yerlere atılmış... Keçi anne yavrularını aramış; hiçbir yerde bulamamış. Birer birer adlarını çağırmaya başlamış. Hiçbirinden karşılık alamamış. Sonunda sıra sonuncunun adına gelmiş. O zaman ince bir ses duyulmuş:
- Duvar saatinin içindeyim, anneciğim!
Keçi, yavrusunu oradan çıkarmış. Küçük oğlak kurdun gelişini, öbür kardeşlerinin hepsini yediğini anlatmış. Keçi annenin, zavallı yavruları için ne kadar gözyaşı döktüğünü kestirebilirsiniz. Sonunda bu acıyla dışarı çıkmış. Küçücük oğlak da birlikteymiş.
Çayırlığa vardıkları zaman kurdu bir ağacın altında yatar bulmuşlar. Öyle horluyormuş ki, ağacın dalları titriyormuş. Keçi anne kurdu uzun uzun seyretmiş. Karnında bir şeylerin kıpırdadığını, oradan oraya gidip geldiğini görmüş. İçinden:
- Aman Tanrım, demiş, yoksa kurdun akşam yemeği yaptığı yavrularım hâlâ sağ mı?
Bunun üzerine küçük oğlak eve kadar koşa koşa giderek makası, iğne-ipliği getirmiş. Keçi anne canavarın karnını yarmış. Daha küçük bir yarık açılır açılmaz oğlaklardan biri kafasını dışarı çıkarmış. Bir parça daha yarınca altısı da arka arkaya fırlayıp çıkmışlar. Hepsi dipdiri sapsağlammışlar. Meğer kurt aç gözlülüğü yüzünden bunları çiğnemeden yutmuşmuş. O andaki sevinci bir düşünün! Hepsi sevgili annelerinin boynuna sarılmışlar. Hoplayıp, sıçramaya başlamışlar. Keçi anne demiş ki:
- Haydi bakalım, şimdi gidip, taş toplayıp getirin... Uyanmadan şu dinsiz imansızın karnına dolduralım.
Yedi oğlak çabucak taşları bulup getirmişler; kurdun karnını tıklım tıklım doldurmuşlar. Sonra keçi anne çabucak derisini dikmiş. Bu arada kurt bir şey sezmemiş, yerinden bile kıpırdamamış.
Kurt uykusunu alınca ayağa kalkmış. Karnı taşla dolu olduğu için pek susamışmış. Bir pınarın başına gidip su içmek istemiş. Yürürken oraya buraya kımıldadıkça karnındaki taşlar çarpışmaya, takırdamaya başlamış. Bunun üzerine kurt:
Şu acayip işe bak!
Karnım bir şeyle dolmuş;
Yuttuğum altı oğlak
Sanki birer taş olmuş!
demiş. Pınar başına varınca suya doğru eğilip içmek istemiş. Gel gelelim, karnındaki taşlar yüzünden suya yuvarlanmış. Bağıra bağıra boğulup gitmiş.
Yedi oğlak bunu görünce koşa koşa gelmişler:
- Kurt öldü! Kurt öldü! diye bağrışmışlar. Anneleriyle birlikte pınarın çevresinde hoplayıp dönmüşler.
15 Kasım 2015 Pazar
ÇOCUKLARIN MEDYA ALGISININ RESİMLER ÜZERİNDEN ANALİZİ..
Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition,
5 (10) Spring 2015 271
ÇOCUKLARIN MEDYA ALGISININ RESİMLER ÜZERİNDEN ANALİZİ
Fadime ŞİMŞEK İŞLİYEN
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Görsel İletişim Tasarım Bölümü
Mustafa İŞLİYEN
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Birimi
ÖZET
Çocukların medya araçları ile oldukça erken dönemde tanışmaları ve onlarla çok yakın ilişki içinde olmaları, medyanın çocuklar üzerindeki etkisinin artmasında önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle çocukların medya ile etkileşimi uzun vadede araştırılması gereken ciddi bir konudur. Bu çalışmada aktif birer medya tüketicisi olan çocukların medyaya ilişkin algılarını ölçmek ve medya-çocuk etkileşimini çocukların kendilerini ifade etme aracı olan resimler üzerinden ortaya koymak amaçlanmıştır. Böylece çocukların hangi medya araçlarına daha kolay ulaştığı, medya içeriklerini analiz etme ve değerlendirme noktasında hangi düzeyde oldukları saptanmaya çalışılmıştır. Çalışmada Nevşehir ili kapsamında ilkokul üçüncü sınıfta öğrenim gören toplam 68 çocukla görüşülmüş ve çocuklardan medyaya yönelik resim yapmaları istenmiştir. Çalışma için veri oluşturan bu resimler içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Bu doğrultuda çocukların büyük bir bölümünün medyanın kapsamına dair belirli bir bilgi düzeyine sahip olduğu bulgulanmıştır. Bu durum medya okuryazarlığı açısından değerlendirildiğinde öncelikle yazılı, görsel ve işitsel medya araçlarının çocuklar tarafından kolay ulaşılabilir olduğunu göstermektedir. Bunun yanında çocukların önemli bir bölümünün medya okuryazarlığının ikinci aşaması olan analiz etme becerisine de sahip olduğu gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Çocuk, medya, medya okuryazarlığı, resim, içerik analizi An Analysis of Children’s Media Perception Through Drawings Abstract The fact that children meet mass media at a rather early age and get in close contact with them plays a significant part in the rise of the effect of media on children. Therefore, children’s interaction with media is a serious topic that needs to be investigated in the long term. This study, aims to measure the perceptions of children, who are active media consumers, concerning media and reveal the mediachildren interaction through pictures, which are means for children to express themselves. In this way, an attempt was made to determine which mass media children had easy access to and what level they were in the analysis and evaluation of media content. Within the scope of the study, a total of 68 children attending primary education third grade in the province of Nevşehir were interviewed and they were asked to draw pictures concerning media. These pictures, which formed the data for the study, were analyzed using the content analysis. Accordingly, it was found that a large portion of the children had a certain level of information regarding the content of media. When this situation is assessed in terms of media literacy, it is seen that print, visual and Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 272 audio media are easily accessible by children. In addition, a significant portion of the children also had the ability to analyze, which is the second stage of media literacy. Keywords: Children, media, media literacy, picture, content analysis Giriş Medya araçlarının hayatımızdaki etkisinin hızla arttığı, bunun bir uzantısı olarak da yoğun şekilde enformasyon bombardımanına tutulduğumuz bir çağdayız. Elbette bu durum sadece yetişkinler için değil çocuklar için de geçerlidir. Çocukların medya araçları ile tanışmalarının anne karnına dek uzandığı düşünüldüğünde medyanın çocuklar üzerindeki hegemonik etkisi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Henüz doğmadan annelerinin cep telefonundan ninni dinlemeye başlayan çocuklar, dünyaya gözlerini açmaları ile birlikte cep telefonları ile yakınlık derecelerini arttırarak onunla oynamakta ve uykuya dalmaktadırlar. Reklamları izleyerek sorunsuz bir şekilde mamalarını yiyen, ağladıklarında televizyondaki eğlenceli görüntüler ile sakinleştirilen, ilk karalamalarını tablet üzerinde yapan ve çizgi film kanallarına emanet edilen çocuklar, ilerleyen yaşlarda da başta televizyon olmak üzere medya araçları ile olan bağlarını giderek güçlendirme eğilimi göstermektedirler. Bu da çocuk ve medya arasındaki ilişkinin irdelenmesini gerekli hale getirmektedir. İlgili literatür tarandığında bu konuya ilişkin çok sayıda araştırma karşımıza çıkmaktadır. Fakat bu araştırmaların önemli bir kısmı ‘medyanın çocuklara ne yaptığı’ sorusu ile hareket ederek medyanın çocuk üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerini ortaya koymaktadır. Şüphesiz medyanın çocukları ne şekilde etkilediği önemli bir araştırma konusudur. Ancak ‘çocukların medya ile ne yaptığı’ da üzerinde durulması ve irdelenmesi gereken bir diğer önemli konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmanın ana sorunsalını çocukların nasıl bir medya algısına sahip olduğu oluşturmaktadır. Bu anlamda çalışmada, çocukların medya denilince akıllarına gelen temsillerin, onların medya ile ne yaptığı noktasında önemli ipuçları vereceği görüşünden hareket edilmiştir. Medya Kavramına Genel Bir Bakış Bilgilendirme, eğitme, tanıtma ve eğlendirme gibi işlevlere sahip olan yazılı, görsel ve işitsel araçların tümü medya olarak adlandırılmaktadır. Hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelen medya, her yaştan birey için önemli bir iletişim ortamı sağlamaktadır. Bilindiği gibi medya araçları sayesinde herhangi bir ileti oldukça kısa bir sürede geniş kitlelere ulaşmaktadır. Bu nedenle insanlar, bilgilenmek eş deyişle enformasyon sağlamak Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 273 için medyadan en üst düzeyde faydalanmaktadırlar (Ilgaz Büyükbaykal, 2005, s.71). Bazı araştırmacılara göre medya, toplumdaki bireylerin eğitim ile ilgili eşitsizliklerden, sosyal ve ekonomik farklılıklardan doğan bilgi eksikliklerini/açıklarını gidermede son derece etkindir (Arslan, 2004: 4). Meyrowitz, medyanın farklı sosyal durumları ortak bir alanda topladığını ifade ederken benzer bir noktaya dikkat çekmektedir. Meyrowitz’e göre (Akt: Laughey, 2010, s.33-34), okuryazarlık gerektirmeyen radyo ve televizyon gibi medya araçları, sosyal mekânların sınırlarını geçirgen kılmaktadır. Bu da farklı sosyal mekânların bireylerini, aynı medya aracının tüketicisi konumuna getirmektedir. Bu bağlamda elektronik medya sosyoekonomik, etnik ve diğer farklılıkları mutlak bir şekilde ortadan kaldırmaktadır. Fakat bu araçların tüm geçirgenliğine ve bireyleri eşitleyici imkânlarına rağmen yazılı medya araçları için bunu söylemek çok mümkün değildir. Çünkü yazılı medya, her şeyden önce okuryazar olmayı gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla yazılı medya, elektronik medyanın aksine insanları kültürel açıdan belli bir süzgeçten geçirmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki elektronik ve yazılı medya arasındaki bu ayrım, medyanın birleştirici gücünü ve insanların günlük yaşamları üzerindeki etkisini elbette ortadan kaldırmamaktadır. Görüldüğü gibi Meyrowitz, medya araçlarını geçirgenlik durumlarına göre ayrıştırmıştır. Medya araçlarına ilişkin iletişim literatüründe yer alan bir başka ayrım ise McLuhan tarafından ortaya konmuştur. McLuhan (1994, s.22-32) medyayı ‘sıcak’ (hot) ve ‘soğuk’ (cold) olarak iki şekilde ele almaktadır. Medya araçlarının sıcak ve soğuk olarak kategorilendirilmesindeki belirleyici etken, aracın temel duyulardan kaçına hitap ettiğidir. Eğer söz konusu araç tek bir duyu aracılığı ile algılanmaya yönelik ise sıcak olarak değerlendirilmektedir. Birden fazla duyuya hitap eden araçlar ise soğuk medya araçları olarak nitelendirilmektedir. Bu durumda radyo sıcak; televizyon ise soğuk bir medya aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sıcak medya enformasyon açısından zengindir ve alıcı kitleden alt düzeyde bir duyusal katılım gerektirmektedir. Öte yandan soğuk medya daha az enformasyon sağlamakta; bu nedenle birden fazla duyusal katılımı ve eksik noktaların alıcı kitle tarafından tamamlanmasını gerekli kılmaktadır. Erdoğan ve Alemdar’a göre (2010, s.153) göre ise ister soğuk ister sıcak olsun, her tür araçta bireyler kendince bazı eklemeler yapmakta ve duyusal katılmayı içeriğin bağlamına göre gerçekleştirmektedirler. Genel kanıya göre, bir sosyalizasyon ajanı olan medya, sosyo-kültürel pratiklerin bireylere aktarılmasında ve yaygınlık kazanmasında aktif bir rol üstlenmektedir. Bu anlamda medya bireylerin kanaatleri, tutumları, duygu ve davranışları üzerinde belirli bir etki gücüne sahiptir (Arslan, 2004, s.4). İşte bu noktada yeni bir ayrım gündeme gelmektedir. Bu ayrım medyanın bireyler üzerindeki etki düzeyine ilişkindir. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 274 Medya araçlarının bireyler üzerindeki etkileri her zaman merak konusu olmuş ve bu doğrultuda birçok teori geliştirilmiştir. Fakat medyanın etkilerini ortaya koymak adına farklı dönemlerde geliştirilen bu teoriler ortak bir paydada buluşamamıştır. Medya araçlarının sınırlı şekilde insanların hayatında yer edinmeye başladığı ilk dönemlerde teorisyenler, medyanın kitlelerin düşüncelerini ve inançlarını değiştirebilecek bir güce sahip olduğunu savunmuşlardır. ‘Güçlü Etkiler Dönemi’ olarak adlandırılan bu dönemde alıcı kitlenin son derece pasif olduğu ve medya tarafından gönderilen iletileri olduğu gibi alımladığı görüşü hâkim olmuştur. Adeta insanların deri altına şırınga ile enjekte edilen bir ilaç gibi medyanın da iletileri bireylerin zihnine enjekte ettiği savı bu dönemde oldukça ilgi görmüştür.1 Güçlü etkilere yönelik yürütülen çalışmaların ardından 1940’lı yıllarda medyanın kitleler üzerinde büyük etkilere sahip olduğu görüşü terk edilerek ‘Sınırlı Etkiler Dönemi’ olarak adlandırılan döneme geçilmiştir. Bu dönemde geliştirilen teoriler, kitlelerin karar verme sürecinde ve kanaatlerinin oluşumunda bireysel ilişkilerin medya araçlarına göre daha etkili olduğu görüşünü ortaya koymuştur.2 1960’lı yıllarda ise medyanın kitleler üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olduğu anlayışı, yerini yeniden medyanın güçlü bir etkiye sahip olduğu yaklaşımına bırakmıştır. 1970’li yıllarda, medya araçlarının etkilerine yönelik ileri sürülen teoriler3 , medyanın fikir, tutum ve davranışlar üzerinde uzun vadeli etkilere sebep olduğu yönündeki görüşün ağırlık kazanmasını sağlamıştır (Yaylagül, 2010, s.49; McQuail ve Windahl 1997, s.20). Günümüze gelindiğinde ise medyanın etkilerine dönük net bir fikir yürütmek mümkün gözükmemektedir. Çünkü bu dönemde bireyler hiçbir zaman olmadığı kadar medyanın kuşatıcılığı altındadır. Bu nedenle medyanın etkilerine son derece açık hale gelmektedirler. Fakat diğer yandan bireyler her türlü medya aracına ulaşma ve bir kanaldan aldıkları iletileri başka bir kanaldan teyit etme ya da başka iletilerle karşılaştırma imkânına da sahiptirler. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz dönemde kişi medya tarafından gönderilen iletileri, Hall’ün (2003) kuramından hareketle baskın-hegemonik; müzakereli ya da muhalif şekilde okuyabilme olanağı bulmakta; medyadan ne şekilde etkileneceğini kendisi belirleyebilmektedir diyebiliriz. Ama şunu ifade etmek gerekir ki kişi, dilediği mesajı kabul etme, dilediği mesajı sorgulama ya da reddetme şansına belirli bir yaş ya da eğitim düzeyinden sonra sahip olmaktadır. Dolayısıyla medyanın çocukları etkisi altına alması, 1 Harold D. Laswell’in, Walter Lipman’ın “Kamuoyu” (Public Opinion) isimli kitabından etkilenerek geliştirdiği ‘hipodermik iğne modeli’ bu dönemin kuramcılarının medyaya ve alıcı kitleye bakışını ortaya koyması açısından önemlidir. 2 Bu dönemde Lazarsfeld ve arkadaşları tarafından geliştirilen ‘İki Aşamalı Akış Kuramı’ medyanın etkisini sınırlayan bir özelliğe sahip olması açısından dikkate değerdir. 3 ‘Gündem belirleme’, ‘Suskunluk sarmalı’ vb. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 275 yetişkinlere göre çok daha kolaydır. Bu nedenle çocuk ve medya arasındaki ilişki düzeyinin sorgulanması ve üzerinde düşünülmesi gerekmektedir. Çocuk ve Medya Hızla gelişen teknoloji olanakları sayesinde medya araçları ile iç içe bir hayat sürmekteyiz. Bu da günlük yaşamımızda her an bir medya iletisi ile karşılaşacağımız anlamına gelmektedir. Bütüncül olarak ele alındığında bu iletilerin önemli bir bölümü en etkin ve en yaygın kültür üretme aracı olan televizyon aracılığı ile edinilmektedir (Ilgaz Büyükbaykal, 2005, s.74). Bu anlamda televizyon bireylerin hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle altını çizmek gerekir ki televizyon, yalnızca yetişkinler için değil çocuklar için de öncelikli konumdadır. Bilindiği üzere televizyon çok küçük yaşlarından itibaren çocukların hayatına girmektedir. Bu yanıyla diğer medya araçlarından ayrılmaktadır. Nitekim henüz yürüyemeyecek ya da konuşamayacak kadar küçük yaştaki çocuklar bile televizyon yayınlarına birtakım tepkiler vermektedirler. Dolayısıyla çocukların televizyon ile ilişkisi hayatlarının ilk dönemine yani bebekliklerine dek uzanmaktadır. İlerleyen süreçte ise bu ilişki güçlenerek devam etmektedir. 3 yaşına gelinceye kadar televizyon izlemeyi alışkanlık haline getiren çocuklar, 4 yaşından itibaren izledikleri içerikleri anlamlandırmaya başlamakta; 7 yaşından sonra ise anlamlandırma aşaması ciddi ölçüde gelişme göstermektedir. Bilişsel olgunluğa erişilen 12 yaş ve sonrası dönemde ise muhakeme becerilerinin de gelişmesiyle birlikte çocuklar izledikleri içeriklerdeki doğru ve yanlışı ayırt etmeye başlamaktadırlar (Potter’den Akt: Kutoğlu, 2011, s.102-104). Çocuklar erken çocukluk döneminin (3-6 yaş) sonlarına doğru televizyon dışındaki medya araçlarına da yönelmektedirler. Bu araçların başında ise bilgisayar gelmektedir. Çocukların artık oyun oynama pratiklerini sokakta değil de bilgisayarda kazandığı düşünüldüğünde bilgisayarların çocuklar için neden bu denli önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Okuryazar düzeyindeki çocuklar ise kitap okumak için bile bilgisayarlarını tercih etmektedirler (Ertürk, 2011, s.63). Bu durum bir medya aracı olan kitabın başka bir medya aracı ile ikamesini ortaya koyması açısından önemli bir örnek olarak görülebilir. Öte yandan televizyon ve bilgisayar, çocukların hayatında ikamesiz olarak yer almaktadır. Bu da çocuğun dünyayı ekranlar ile sınırlandırarak algılaması sonucunu doğurmaktadır. Bu anlamda televizyon ve bilgisayar başta olmak üzere çocukların etkileşim içinde olduğu medya araçları onların kognitif ve psiko-sosyal gelişimlerini büyük ölçüde etkilemektedir. Yapılan birçok araştırma televizyon ya da bilgisayar ile fazla zaman Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 276 geçirmenin, gelişim sürecinde çocukları olumsuz şekilde etkilediğini ortaya koymaktadır. Televizyonun etkilerine yönelik gerçekleştirilen araştırmalara göre, televizyona bağımlı hale gelen çocuklarda uyku ve konuşma bozukluğu, kurgu ile gerçeğin ayırtına varamama, kaygı düzeyinin yükselmesi, agresif davranışlar gösterme eğilimi, başkalarının acısına karşı duyarsızlaşma, konsantrasyon güçlüğü gibi negatif durumlar gözlenmektedir (Çamlıbel İrkin, 2012, s.41; Lemish ve Kolucki, 2013, s.18; Ertürk, 2011, s.56). Bunun yanında bazı çalışmalar çok fazla televizyon izleyen çocukların ev dışında daha az vakit geçirdiklerini dolayısıyla asosyal bir eğilim içinde olduklarını ve arkadaşlarıyla daha az oynadıklarını ortaya koymaktadır. Bazı çalışmalarda ise fazla televizyon izleyen çocukların, az televizyon izleyenlere göre okul başarılarının daha düşük olduğu saptanmıştır (Postman ve Powers, 1992, s.118). Zamanının önemli bir bölümünü bilgisayarda oyun oynayarak geçiren çocuklarda ise dijital dünyanın doğasına bağlı olarak karşısındakine herhangi bir karşılık verememe, üzüntü ya da sevinci paylaşamama, dokunamama, karşısındakiyle direkt konuşamama gibi iletişim sorunları gündeme gelmektedir. Dijital dünyanın kuşatıcılığı altındaki çocuk geleneksel oyun pratiğinden mahrum kalmakta; çevresine ve topluma ‘temastan’ yoksun bir şekilde bırakılmaktadır (Uğurlu, 2014, s.53-54). Bu da çocukları pasifize etmekte ve geleceğin asosyal bireyleri için gerekli olan zemini hazırlamaktadır. Bunlara ek olarak televizyon seyretmenin, bilgisayar ve benzeri ortamlarda oyun oynamanın bir diğer olumsuz etkisi de çocukları hayal gücünden yoksun bırakmasıdır. Çünkü bu tür medya ortamlarında hayaller de kurgulanmış; eş deyişle paketlenmiş olarak çocuklara sunulmaktadır (Ertürk, 2011, s.63). Bu da çocukların düşünme kapasitelerini ciddi ölçüde sınırlandırmaktadır. Bu şekilde düşünce yetisi sığlaşan çocuklar gerek sözlü gerekse yazılı olarak kendilerini yeterince ifade edememe sorunu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Görüldüğü gibi medya araçları ile fazla etkileşim içinde olmanın olumsuzluklarına yönelik çok sayıda bulgu söz konusudur. Öte yandan literatürde sınırlı sayıda olmakla birlikte medyanın çocuklar üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu öne süren araştırmalar da mevcuttur. Bu araştırmaların büyük bölümü çocukların en çok etkileşimde bulunduğu medya aracı olması sebebiyle televizyon üzerinde yoğunlaşmıştır. Linebarger ve Walker (2005) çocuklar üzerinde gerçekleştirdikleri çalışmada ‘Arthur’, ‘Clifford’, ve ‘Dragon Tales’ gibi güçlü bir anlatı yapısına ve çekici görsellere sahip eğitici programların dil üretimine katkı sağladığını ve çocukların bu programlar aracılığıyla yeni kelime ve kavramlar öğrendiklerini bulgulamışlardır. D.G. Singer ve J.L. Singer tarafından okul öncesi çocuklar üzerinde yürütülen bir araştırmada ise ‘Barney ve Arkadaşları’, ‘Susam Sokağı’ ve ‘Mister Rogers’ Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 277 Neighborhood’ gibi eğitici programların çocukların kognitif, sosyal ve dil gelişimlerine olumlu etkide bulunduğu saptanmıştır (Çamlıbel İrkin, 2012, s.42). Dolayısıyla çocukların gelişim süreçleri dikkate alınarak hazırlanan eğitici programlar, çocukları olumlu şekilde etkileyebilmektedir. Bu da medyanın çocuk üzerinde olumlu ya da olumsuz etki bırakmasında takip edilen içeriğin belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırmanın Amacı Bu çalışma Nevşehir merkezde yer alan Özel Altınyıldız Koleji ve Güzelyurt Turgut Akdevelioğlu İlkokulu öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada çocukların medya algısını ölçmek amaçlanmıştır. Bu nedenle çocuklara ‘medya nedir?’ sorusu yöneltilmiş ve resim aracılığıyla bu soruyu cevaplamaları istenmiştir. Çalışma, 8-9 yaş grubundaki ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi 68 çocuk üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çocuk resminin gelişim aşamaları arasında ‘şematik dönem’ içerisinde yer alan bu yaş grubu, çalışma için özellikle tercih edilmiştir. Bu dönemdeki çocuklar artık kendine özgü bir bakış açısı kazanmaya başlamışlardır. Bu bağlamda çocuğun bir şeyi nasıl gördüğü; o şeye verdiği duygusal anlam ve o şeye ilişkin deneyimleri şemanın oluşumunu belirlemektedir. Çocuk, artık resimlerinde yalnızca kendisi ile olan ilişkilerini değil, başkalarının birbiri ile olan mantıksal ilişkilerini de ele almaktadır (Yavuzer, 2013, s.55-62). Bu anlamda çalışmada çocukların medyaya yönelik çizdikleri resimlerin medyaya ilişkin deneyimleri ve medyaya yükledikleri anlam ile bağlantılı olduğu varsayımından hareket edilmiştir. Araştırmanın Yöntemi Bu çalışmada çocukların medyaya ilişkin algıları, çizdikleri resimler üzerinden analiz edilmiştir. Resim, psiko-pedagojik açıdan çocuğu tanıtmaya yarayan bir ölçüt olmanın yanında, onun zekâsı, kişiliği ve çevre ile olan ilişkilerini de yansıtan bir ifade aracıdır (Yavuzer, 2013, s.12). Dolayısıyla resim, çocuklar ile iletişim kurmada önemli bir rol üstlenmektedir. Bu nedenle çalışmada resim tekniğinin çocukların iç dünyalarını sözcüklere kıyasla daha iyi yansıtacağı düşünülmüştür. 4 Resimlerin çözümlenmesi aşamasında içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizi sürecinde Dey’in (1993, s.31) öne sürdüğü yöntem izlenmiştir. Dey, veri analiz sürecini ‘betimleme’, ‘sınıflandırma’ ve ‘ilişkilendirme’ olarak 3 aşamada ele almaktadır. Çalışma da bu doğrultuda yürütülmüştür. Öncelikle çocukların çizdiği tüm 4 Resim tekniği çocukların iç dünyalarına ilişkin önemli ipuçları vermesine rağmen, Türkiye’de çocuklara dönük gerçekleştirilen iletişim çalışmalarında bu teknik oldukça sınırlı şekilde kullanılmaktadır. N. Rigel’in 1995 ve 1999 yıllarında yaptığı “Child in the News Network” adlı 2 araştırma; T. Şeker ve R. Sine’nin 2012 yılında yürüttükleri “Çocuk Zihnindeki Haber Resmi” adlı araştırma çocukların habere ilişkin algılarını ölçmek için resim tekniğinden yararlanan sınırlı sayıdaki çalışmalara örnek gösterilebilir. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 278 resimler bir araya getirilmiş ve ayrıntılı olarak incelenmiştir. Resimler, içerikleri dikkate alınarak tasnif edilmiştir. Çocukların yoğunluklu olarak hangi konular üzerinde durdukları, hangi medya araçlarını ne sıklıkla çizdikleri, araçların ne gibi içeriklere sahip oldukları not edilmiştir. Bu şekilde resimlerde gözlenen nesne ve olguların gerekçeleri üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur. Analizin ikinci aşamasında veriler, kavramsal olarak kodlanmış ve temalara ayrılmıştır. Verilerin sistematik bir şekilde sınıflandırılması ile analizin temel başlıkları belirlenmiştir. Analizin son aşamasında ise temalar birbiri ile karşılaştırılmış ve ilişkilendirilmiş; elde edilen bulgular tanımlanmış ve anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Araştırma Bulguları ve Yorum Çocukların medyaya ilişkin algılarını ölçmek ve medya kavramının onlardaki karşılığını anlamak amacı ile gerçekleştirilen bu çalışmada “medya nedir?” sorusuna resimler aracılığıyla cevap aranmıştır. Resimlerde işlenmesi istenen tema, ‘medya’ başlığı ile çok genel bir şekilde belirlenmiş olup araştırmaya katılan çocuklar ne çizecekleri konusunda yönlendirilmemiştir. Çocuklar boya kalemi ya da kurşun kalem kullanma noktasında da serbest bırakılmış, kendilerini nasıl rahat ifade edebiliyorlarsa o şekilde davranmaları istenmiştir. 68 çocuğun katıldığı çalışmada medya ile alakalı olarak 68 resim elde edilmiştir. Dolayısıyla çizilen resimlerin tümü çocuklar tarafından bir şekilde medya ile ilişkilendirilmiştir. İçerik analizine tabi tutulan resimler ‘medya aracına’ göre, ‘medya içeriklerine’ göre ve ‘medyanın kullanım amacına’ göre olmak üzere 3 kategoride ele alınmıştır. Resimlerin Medya Aracına Göre Değerlendirilmesi Çocukların medyaya yönelik çizdikleri resimler, öncelikli olarak araç bazında değerlendirilmiştir. Resimler, bu sınıflamada 5 kategoriye ayrılmıştır. Resim 1. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 279 Çocukların önemli bir bölümü aynı resimde birden çok medya aracına yer vermiştir. Yalnızca bir medya aracının bulunduğu resimler arasında en çok çizilen televizyon; en az çizilenler ise gazete ve cep telefonu olmuştur. Tablo 1. Resimlerde yer alan medya araçlarının sayısal verileri Medya Aracı Sayı Yüzde (%) Birden çok (televizyon, bilgisayar, gazete, kitap vs.) 31 45,5 Televizyon 22 32,3 Bilgisayar/Tablet 6 8,8 Radyo 6 8,8 Diğer (gazete, cep telefonu) 3 4,4 Tablo 1’de görüldüğü gibi çocukların yüzde 45,5’i medyanın genel tanımını karşılayacak resimler çizerek yazılı, işitsel ve görsel araçlara aynı resimde yer vermiştir. Bu da çocukların medya kavramına kapsamlı bir biçimde yaklaştıklarını göstermektedir. Çocukların yüzde 32,3’ü medyayı televizyonla; yüzde 8,8’i bilgisayar ve tabletle; yine yüzde 8,8’i radyoyla; yüzde 4,4’ü ise gazete ve cep telefonu ile ilişkilendirmiş ve bu araçları medyanın metonimik bir görünümü olarak tek başına resmetmiştir. Bu oranlar çocukların en fazla zaman geçirdiği medya araçları hakkında da önemli ipuçları vermektedir. Bu veriler ışığında denilebilir ki çocukların en çok kullandığı medya araçlarının başında televizyon gelmektedir. Yine söz konusu verilere göre bu yaş aralığındaki (8-9) çocuklar gazete ya da dergi okumamaktadır. Çocukların önemli bir bölümü, kitabı ve cep telefonunu bir medya aracı olarak görmemektedir. Resimlerin Medya İçeriklerine Göre Değerlendirilmesi Birden çok medya aracını resmeden çocukların büyük bölümünün medyaya yönelik nötr bir tutum takındıkları gözlenmiştir. Söz konusu resimlerde medya araçları biçimsel olarak resmedilmiş fakat içeriklerine ilişkin hiçbir şey çizilmemiştir. Bu nedenle resimlerin içerik olarak değerlendirilmesi sürecinde en fazla veri, sadece bir medya aracının resmedildiği çizimlerden elde edilmiştir. Medyanın televizyon ile temsil edildiği tüm resimlerde araç ile birlikte farklı içerikler de yer almıştır. Bu içeriklerin bazıları bizzat televizyon ekranının içine yerleştirilmiş bazıları ise salt televizyona ait bir içerik olduğunu belli eden görsel ve sözel göstergelerle desteklenmiştir. Televizyon yayınlarına dönük yapılan resimlerin yüzde 72,7’si haber; yüzde Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 280 18,2’si spor/magazin/yarışma programı; yüzde 9,1’i ise dizi ve film içeriklerinden oluşmaktadır. Resim 2. Yüzdelik oranlarına bakıldığında çocukların televizyon içeriklerine ilişkin çizdikleri resimlerin haberlerde yoğunlaştığı dikkat çekmektedir. Haberlerin içeriklerini ise genellikle trafik kazası, yaralama, gasp ve yangın gibi olumsuz olaylar oluşturmaktadır. Bu da çocukların olumsuz içerikteki televizyon haberlerinden oldukça etkilendiklerini ortaya koymaktadır. Günümüzde televizyon haberlerinin bu denli ulaşılır olması çocukların yetişkin yaşamındaki sırlara vakıf olması sorununu da beraberinde getirmektedir. Öyle ki televizyon, şiddet eğilimleri de dahil olmak üzere birçok şeyi olduğu gibi gözler önüne sermekte ve çocuklar da televizyon haberlerinin açığa vurduğu her şeyi görmektedirler. Bu bağlamda televizyon, çocukları binlerce olumsuz görüntünün edilgen alıcısı haline getirmektedir. İzledikleri olumsuz görüntüler ise çocukların beynine işlenmekte, zihinlerinde kalıcı izler bırakmaktadır. Birçok teorisyene göre bu, çocukların gelişimi açısından tehlikeli olarak değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Fakat bazı teorisyenler ise televizyon haberlerinin çocukları hayatın neye benzediğine ilişkin bilgilendirmesi noktasında gerçekçi bir rol üstlendiğini; bunun da çocukları hayata hazırladığını savunmaktadır (Postman ve Powers, 1992, s.119; Sanders, 2010, s.46). Çocukların yüzde 18,1’i televizyon içeriği olarak spor, magazin ve yarışma programlarını resmetmiştir. Bu dilimde yer alan bazı çocukların zaman geçirmek için televizyonda genellikle bu yayınları izlemeyi tercih ettikleri söylenebilir. Bununla birlikte bazı resimlerde bu programların eleştirildiği de gözlenmiştir. Bu yayınlara yönelik en belirgin eleştiriler ise eğlence içeriklerinin yanına ölüm tehlikesi anlamını taşıyan kuru kafa imgeleri çizilerek yapılmıştır. Bu bağlamda bazı çocuklar çizdikleri resimler aracılığı ile mesaj vermek istemiş ve eğlence programlarının olumsuzluklarına dikkat çekmiştir. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 281 Çocukların yüzde 9’su ise televizyonu dizi ve filmlerle ilişkilendirmiştir. Bu içerikteki bazı resimlerde akıllı işaretlerin (+13 ve +3) ve birtakım şiddet imlerinin (silah, çatışma vs.) kullanıldığı gözlenmiştir. Gerek televizyon haberleri gerekse dizi ve filmlere yönelik yapılan resimlerdeki şiddet öğeleri dikkate alındığında Sanders’in (2010, s.48), günde ortalama 2 ilâ 4 saat arası televizyon izleyen bir çocuğun ilkokulu bitirdiğinde 8 binden fazla cinayete tanık olmuş olacağı tespiti önem kazanmaktadır. Bu nedenle çocuklar bilinçli bir medya okuryazarı olmak için yönlendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Medyanın sadece bilgisayar ile temsil edildiği resimlerin yanında bilgisayarın diğer medya araçlarıyla (gazete ve kitapla) karşılaştırıldığı bazı resimlerde de aracın içeriğine ilişkin veriler elde edilmiştir. Resimlerinde bilgisayarın içeriğini belirten çocukların yüzde 62,5’i bilgisayarı araştırma yapmak için kullandıklarını gösteren görsel ve yazılı göstergelere yer vermiştir. Bu noktada bilgisayarın içeriği internet aracılığı ile anlatılmaya çalışılmıştır. İnternet temasından yola çıkan çocukların yüzde 75’i ise bizzat arama motoru ‘google’ı resmetmiştir. Resimlerden toplanan verilerde çocukların bilgisayarı dolayısıyla da interneti genel olarak araştırma amaçlı kullandıkları bulgulanmıştır. Bu olumlu değerlendirilebilecek bir durumdur. Fakat öte yandan bu durum çocukların internetin bilinçli kullanımına yönelik bir beceri kazanmış olmalarını da gerekli kılmaktadır. Gazete ve kitap gibi medya araçlarına yer verilen resimlerde ise bu araçların içeriğine ilişkin herhangi bir bulgu elde edilememiştir. Resimlerin Medyanın Kullanım Amacına Göre Değerlendirilmesi İletişim literatüründe medyanın çocuklar üzerindeki etkilerine ilişkin bir uzlaşma sağlanamamışsa da yapılan araştırmaların çoğunun daha çok olumsuz etkiler üzerinde durduğunu söylemek mümkündür. Şüphesiz medyanın etkileri onun kullanım amacı ile paralellik göstermektedir. Bu noktada çalışmada ele alınan resimler önemli ipuçları vermiştir. Araştırma kapsamında görüşülen çocukların yüzde 27’si resim temalarını medyanın kullanım amacına göre belirlemiştir. Bu dilimdeki resimlerin yüzde 42’sinde medyanın hem olumlu hem de olumsuz yönlerine değinilmektedir. Söz konusu resimlerin televizyon, bilgisayar ve tablet üzerinde yoğunluk kazandığı görülmektedir. Medya araçlarının olumlu ve olumsuz yönlerinin yer aldığı çizimlerde iki konu üzerinde durulmaktadır. Çocukların çoğunluğu medyanın en önemli özelliğinin ‘bilgi vermek/haberdar etmek’ olduğu noktasında aynı görüşü paylaşmış ve bunu medyanın olumlu yönü olarak değerlendirmiştir. Çocukların geneline göre medyanın olumsuz yönleri ise bağımlılık yapması ve vakit kaybına neden Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 282 olmasıdır. Medyanın her iki özelliğine dikkat çekmeye çalışılan resimlerde, çocuklar görüşlerini çizimlerle olduğu gibi çizimlerini destekleyecek yazılarla da ifade etmeye çalışmışlardır. Resimlerde yer alan görsel ve sözel göstergelerden bazıları şu şekildedir: Resim 3. Birinci örnekte resim sayfası medyanın olumlu ve olumsuz yönleri olarak ikiye ayrılmıştır. İlk bölümde medyanın olumlu özelliklerinden söz edilmektedir. Televizyon izleyen bir çocuk figürü: “Bizden uzakta olan bilgileri öğrenmemizi sağlar.” Tablet kullanan bir çocuk figürü: “Zamanımızı iyi değerlendirmemizi sağlar.” İkinci bölümde ise bu kez medyanın olumsuz yönleri ele alınmaktadır. Televizyon izleyen çocuk figürü: “Sürekli televizyon izleyerek zaman kaybetmemizi sağlar.” Tablet kullanan çocuk figürü: “Bağımlılık yaparak zamanın verimsiz geçmesine neden olur.” Resim 4. Bir başka örnek resimde odalarında televizyon ve radyonun yer aldığı iki çocuğun ellerinde bir kitap ile sandalyede oturduğu görülmektedir. Çocuklardan biri medyanın iyi bir şey olduğunu düşünmekte ve bunun gerekçesini belirtmektedir. Diğer çocuk ise medyanın kötü bir şey olduğunu ifade etmekte fakat gerekçesini açıkça dile getirmemektedir. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 283 Birinci çocuğun görüşü: “Bence medya harika. Çünkü dünyada olan şeyleri bize haber veriyor.” İkinci çocuğun görüşü: “Bence medya çok kötü ama herkes medyayı duyuyor, görüyor, okuyor…” Resim 5. Yukarıda yer alan örnekte medya, gazete ile temsil edilmektedir. Resimde gazete bayiine giden iki çocuk kendi aralarında konuşmaktadır. Çocuklardan biri gazetenin iyi bir medya aracı olduğunu düşünürken diğeri onunla aynı görüşte değildir. Fakat ikinci çocuğun gazeteye ilişkin olumsuz kanaatleri genel bir medya eleştirisi olmaktan uzak olup; gazetenin biçimsel özellikleri ile ilgilidir. Birinci çocuğun görüşü: “Gazete ne kadar güzel. Bize bilgiler öğretir. Ben 10 tane alacağım.” İkinci çocuğun görüşü: “Bence gazete çok kötü, küçük yazıları var.” Resim 6. Bu konuya ilişkin son örnek resimde ise açık olan iki bilgisayar ekranı bulunmaktadır. Her ikisinde de ‘google’ arama motorunun sayfası görülmekte olup; birinde bir oyuna Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 284 diğerinde ise ‘Einsten’a ilişkin arama yapıldığı resmedilmektedir. Resmin en altında ise bir not bulunmaktadır, “Tablet oyun oynamak için yaratılmamıştır; bilgi öğrenmeye [öğrenmek için] yaratılmış [tır].” Bu noktada tıpkı diğer resimlerde olduğu gibi eğer internet (televizyon ya da diğer medya araçları) araştırma yapmak için kullanılıyor ise iyi; oyun oynamak (vakit öldürmek) için kullanılıyor ise kötü bir şeydir şeklindeki mesajı barındırarak medyanın her iki özelliğine de vurgu yapılmaktadır. Medyanın kullanım amacına göre ele alındığı resimlerin yüzde 37’sinde sadece olumsuz etkilere değinildiği gözlenmiştir. Bu resimler literatürdeki birçok araştırma sonucu ile paralellik göstermektedir. Resimlerde özellikle televizyonun olumsuzluklarına yoğunlaşıldığı gözlenmiştir. Televizyona ilişkin çizilen resimlerde daha çok televizyonun kognitif beceriler üzerindeki yıkıcı etkileri üzerinde durulmuştur. Çocuklar televizyonun ‘beyin yıkama aracı olduğunu’, ‘insanları hipnotize ettiğini’, ‘vaktin verimli geçirilmesine engel olduğunu’ anlatan resimler yapmışlardır. Benzer şekilde bilgisayarın ya da tabletin de zaman kaybına yol açtığına dönük çizimler yapılmıştır. Bunlardan farklı olarak cep telefonu ile medyanın temsil edildiği bir resimde ise telefonun radyasyon yaydığına dikkat çekilerek, aracın sağlık açısından olumsuz etkilerine değinilmiştir. Televizyon, telefon ve bilgisayar gibi birden fazla medya aracının yer aldığı resimlerde ise genel olarak medya araçlarının sosyalleşmeyi engellediğini; çocukların dışarıda oynamak yerine evlere kapandığını gösteren resimler çizilmiştir. Medyanın olumlu özelliklerinin vurgulandığı resimlerin oranı ise yüzde 21’dir. Bu dilimde yer alan resimlerde medyanın bilgilendirme, haber verme ve araştırma imkânı sunması gibi olumlu özellikleri öne çıkarılmıştır. Sonuç Günümüzde medya araçları hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu nedenle hem yetişkinler hem de çocuklar medya içeriklerinin aktif birer tüketicisidir. Elbette yetişkinlerin ve çocukların medyaya ilişkin algıları ve ondan etkilenme düzeyleri farklılık göstermektedir. Çocukların yetişkinlere oranla medya içeriklerini bilinçsizce tükettikleri göz önüne alındığında söz konusu içeriklerin olumsuzlukları karşısında onların çok daha savunmasız oldukları da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu durumda çocukların en çok kullandıkları medya araçları arasında yer alan televizyon ve bilgisayar başta olmak üzere medya araçlarının kullanımına ilişkin bilinçlendirilmeleri gerekmektedir. Bu anlamda medya okuryazarlığının önemine dikkat çekmek yerinde olacaktır. Medya okuryazarlığı genel itibariyle her türlü medya aracındaki mesajlara ulaşma, bunları analiz etme, değerlendirme ve yeni mesajlar üretebilme yeteneğine sahip olmaktır. Çocuğun bu becerileri kazanmasından Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 285 önce ise çocuklarda var olan medya algısının ölçülmesi gerekir. Bu nedenle çalışmanın çıkış noktasını çocukların medya algısı oluşturmuştur. Çalışmada çocukların medya hakkında ne bildikleri ve ne düşündükleri resimler aracılığı ile ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu şekilde çocuklar için hangi medya araçlarının kolay ulaşılır olduğu, o araçlardaki içerikleri analiz etme ve değerlendirme noktasında hangi düzeyde olduklarını saptamak amaçlanmıştır. Nevşehir ili kapsamında yapılan bu çalışma, 68 çocuk üzerinde gerçekleştirilmiştir. İçerik analizi yönteminin uygulandığı çalışmada resimler, ‘medya aracına’, ‘medya içeriklerine’ ve ‘medya araçlarının kullanım amacına’ göre olmak üzere 3 kategoride ele alınmıştır. Resimler öncelikle medya aracı bazında sınıflandırılmış ve bu sayede çocuklar için en ulaşılır olan medya aracı ya da araçları belirlenmeye çalışılmıştır. Çocukların yüzde 45,5’i yazılı, işitsel ve görsel medya araçlarına aynı resimde yer vermiştir. Bu da çocukların yarıya yakınının genel anlamda medyanın kapsamına ilişkin belirli bir bilgi düzeyine sahip olduğunu göstermektedir. Çocukların yüzde 32,3’ü medyayı televizyonla; yüzde 8,8’i bilgisayar ve tabletle; yüzde 8,8’i radyoyla; yüzde 4,4’ü ise gazete ve cep telefonu ile anlatmaya çalışmıştır. Bu veriler, çocuklar için en kolay ulaşılan medya aracının televizyon olduğunu net biçimde ortaya koymaktadır. Televizyonun çocukların çok küçük yaşlarından itibaren hayatlarına girmesi sebebiyle bu şaşırtıcı bir sonuç değildir. Çalışmanın ikinci kategorisini resimlerin medya içeriklerine göre değerlendirilmesi oluşturmuştur. Bu süreçte en fazla veri, yalnızca bir medya aracının yer aldığı çizimlerden elde edilmiştir. Bu kategoride de yine televizyonun diğer medya araçlarına göre öncelikli bir konumda yer aldığı gözlenmiştir. Televizyon yayınlarına yönelik çizilen resimlerin yüzde 72,7’si haber; yüzde 18,2’si spor/magazin/yarışma programı; yüzde 9,1’i ise dizi ve film içeriklerinden oluşmaktadır. Bu veriler ışığında diyebiliriz ki, medya denilince çocukların büyük bölümünün aklına öncelikle televizyon; televizyon denildiğinde ise haber gelmektedir. Medya araçlarının içerik açısından değerlendirildiği resimlerde televizyondan sonra en çok bilgisayar içeriklerine rastlanmaktadır. Resimlerinde bilgisayara yer veren çocuklar, bilgisayarın içeriğini internet aracılığı ile betimleme yoluna gitmişlerdir. Bilgisayar çizimlerinin medyayı temsil ettiği çalışmalarda bilgisayar içeriklerini ise yoğunluklu olarak ‘google’ arama motoru aracılığı ile internet oluşturmuştur. Gazete, dergi ve kitap gibi yazılı medya araçlarının yer aldığı resimlerde ise bu araçların içeriğine ilişkin herhangi bir bulgu elde edilememiştir. Çalışmanın son kategorisini ise medyanın kullanım amaçları oluşturmuştur. Elde edilen veriler çocukların medyanın işlevselliği ve etkisi noktasında oldukça bilgili olduklarını Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 286 ortaya koymaktadır. Buna göre çocukların yüzde 42’si medyanın alıcı kitle üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkilerde bulunabileceğinin farkındadır. Çocukların yüzde 37’si medyanın olumsuz yönlerini öne çıkararak, medyaya yönelik eleştirilerde bulunmaktadır. Çocukların yüzde 21’i ise medyanın olumlu özellikleri üzerinde durarak medyanın bilinçli bir şekilde kullanılmasının gerekliliğine dikkat çekmektedir. 8-9 yaş aralığındaki çocukların “medya nedir?” sorusuna yönelik yapmış oldukları resimler bu yaş grubunun medyaya ilişkin bilgi sahibi olduğunu, medya içeriklerini kendine göre anlamlandırdığını ve medya araçlarını kullanma noktasında bilinçli bir şekilde hareket ettiğini ortaya koymaktadır. Buna göre çocuklar medya araçlarını çoğunlukla bilgi toplamak ve haber almak için kullanmaktadırlar. Bunun yanında bazı çocuklar vakit geçirme ve eğlenme gibi sebeplerle de medya içeriklerini tüketmektedirler. Çalışmada elde edilen bir diğer önemli bulgu da medyanın olumlu ve olumsuz yönlerinin bilincinde olan çocukların rahatlıkla medya eleştirisi yapabilmeleridir. Bu anlamda çocukların medya okuryazarlığının ulaşma ve analiz etme becerilerine sahip oldukları söylenebilir. Çocukların medya okuryazarlığına ilişkin herhangi bir eğitim almadan bu tür becerilere sahip olmaları oldukça önemlidir. Bununla birlikte ilerleyen yıllarda medya okuryazarlığına yönelik eğitim almaları medya okumalarına ilişkin becerilerinin gelişimini sürdürmelerine katkı sağlayacaktır. Bu şekilde daha fazla bilinçlenerek medyanın bazı olumsuzluklarına karşı kendilerini koruyabilecekleri gibi doğru ve yanlış bilgiyi ayırt etme noktasında da gerekli becerilere sahip olabileceklerdir. Bu çalışmanın medya okuryazarlığına ilişkin yapılacak ileriki araştırmalar için bir basamak olacağı düşünülmüştür. İlerleyen süreçte resim tekniği kullanılarak ya da farklı odak gruplar oluşturularak çocukların medya araçlarına ve içeriklerine yönelik bilgi düzeyleri, medyadan nasıl etkilendikleri ya da medya araçlarını ne şekilde ve hangi sıklıkta kullandıklarına ilişkin kapsamlı araştırmalar yapılabilir. Kaynaklar Arslan, A. (2004). Medyanın Birey, Toplum ve Kültür Üzerine Etkileri, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 1: 1-12. Çamlıbel İrkin, A. (2012). Çocukların Gelişim Süreci ve Televizyonun Etkileri, Yayınlanmamış RTÜK Uzmanlık Tezi, Ankara. Dey, I. (1993). Qualitative Data Analysis: A User Friendly Guide for Social Scientists, London: Routledge. Erdoğan, İ. ve Korkmaz, A. (2010). Öteki Kuram/Kitle İletişim Kuram ve Araştırmalarının Tarihsel ve Eleştirel Bir Değerlendirmesi, Ankara: Erk Yayınları. Ertürk, D. (2011). Çocukluk Çağı Gelişim Dönemlerine Göre Medya Kullanımı, Çocuk Hakları ve Medya, (Haz: R. Şirin), İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 287 Hall, S. (2003) Kodlama ve Kodaçım, Söylem ve İdeoloji Mitoloji, Din, İdeoloji, (Haz: B. Çoban, Z. Özarslan), İstanbul: Su Yayınları. Ilgaz Büyükbaykal, C. (2005). Kitle İletişim Araçları ve Toplumsal Yaşam, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 21: 71-75. Kutoğlu, Ü. (2011). Medya Okuryazarlığı ve Çocuk Eğitimi, Medya Okuryazarlığı, (Ed: M. Şimşek, N. Türkoğlu), İstanbul: Parşömen Yayıncılık. Laughey, D. (2010). Medya Çalışmaları/Teoriler ve Yaklaşımlar, (Çev: A. Toprak), İstanbul: Kalkedon Yayınları. Lemish, D. ve Kolucki, B. (2013). Medya ve Erken Dönem Çocukluk Gelişimi/
Çocuklarla İletişim: Yetiştirme, İlham Verme, Harekete Geçirme, Eğitme ve İyileştirme İlke ve Uygulamaları, (Çev: Şemsa Yeğin), I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı Cilt:2, (Haz: H. Yavuzer ve M. R. Şirin), İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları. Linebarger, D. L. and Walker, D. (2005) Infants and Toddlers Television Viewing and Language Outcomes, American Behavioral Scientist, 48(5): 624-645. McQuail, D. ve Windahl, S. (1997). Kitle İletişim Modelleri, (Çev: K. Yumlu), Ankara: İmge Kitabevi. McLuhan, M. (1994). Understanding Media The Extensions of Man, Cambridge: The MIT Press. Postman, N. ve Powers, S. (1992). Televizyon Haberlerini İzlemek, (Çev: A. Tunç), İstanbul: Kavram Yayınları. Sanders, B. (2010). Öküzün A’sı/Elektronik Çağda Yazılı Kültürün Çöküşü ve Şiddetin Yükselişi, (Çev: Ş. Tahir), İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Uğurlu, Ö. (2014). Elektronik Dünyanın Çocuk Dünyasına Yansıması: ‘Temassız Oyun’ Kavramı Bağlamında Eleştirel Bir İnceleme, İletişim ve Diplomasi, 2: 51-62. Yavuzer, H. (2013). Resimleriyle Çocuk/Resimleriyle Çocuğu Tanıma, İstanbul: Remzi Kitabevi. Yaylagül, L. (2010). Kitle İletişim Kuramları Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar, Ankara: Dipnot Yayınları.
5 (10) Spring 2015 271
ÇOCUKLARIN MEDYA ALGISININ RESİMLER ÜZERİNDEN ANALİZİ
Fadime ŞİMŞEK İŞLİYEN
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Görsel İletişim Tasarım Bölümü
Mustafa İŞLİYEN
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Birimi
ÖZET
Çocukların medya araçları ile oldukça erken dönemde tanışmaları ve onlarla çok yakın ilişki içinde olmaları, medyanın çocuklar üzerindeki etkisinin artmasında önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle çocukların medya ile etkileşimi uzun vadede araştırılması gereken ciddi bir konudur. Bu çalışmada aktif birer medya tüketicisi olan çocukların medyaya ilişkin algılarını ölçmek ve medya-çocuk etkileşimini çocukların kendilerini ifade etme aracı olan resimler üzerinden ortaya koymak amaçlanmıştır. Böylece çocukların hangi medya araçlarına daha kolay ulaştığı, medya içeriklerini analiz etme ve değerlendirme noktasında hangi düzeyde oldukları saptanmaya çalışılmıştır. Çalışmada Nevşehir ili kapsamında ilkokul üçüncü sınıfta öğrenim gören toplam 68 çocukla görüşülmüş ve çocuklardan medyaya yönelik resim yapmaları istenmiştir. Çalışma için veri oluşturan bu resimler içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Bu doğrultuda çocukların büyük bir bölümünün medyanın kapsamına dair belirli bir bilgi düzeyine sahip olduğu bulgulanmıştır. Bu durum medya okuryazarlığı açısından değerlendirildiğinde öncelikle yazılı, görsel ve işitsel medya araçlarının çocuklar tarafından kolay ulaşılabilir olduğunu göstermektedir. Bunun yanında çocukların önemli bir bölümünün medya okuryazarlığının ikinci aşaması olan analiz etme becerisine de sahip olduğu gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Çocuk, medya, medya okuryazarlığı, resim, içerik analizi An Analysis of Children’s Media Perception Through Drawings Abstract The fact that children meet mass media at a rather early age and get in close contact with them plays a significant part in the rise of the effect of media on children. Therefore, children’s interaction with media is a serious topic that needs to be investigated in the long term. This study, aims to measure the perceptions of children, who are active media consumers, concerning media and reveal the mediachildren interaction through pictures, which are means for children to express themselves. In this way, an attempt was made to determine which mass media children had easy access to and what level they were in the analysis and evaluation of media content. Within the scope of the study, a total of 68 children attending primary education third grade in the province of Nevşehir were interviewed and they were asked to draw pictures concerning media. These pictures, which formed the data for the study, were analyzed using the content analysis. Accordingly, it was found that a large portion of the children had a certain level of information regarding the content of media. When this situation is assessed in terms of media literacy, it is seen that print, visual and Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 272 audio media are easily accessible by children. In addition, a significant portion of the children also had the ability to analyze, which is the second stage of media literacy. Keywords: Children, media, media literacy, picture, content analysis Giriş Medya araçlarının hayatımızdaki etkisinin hızla arttığı, bunun bir uzantısı olarak da yoğun şekilde enformasyon bombardımanına tutulduğumuz bir çağdayız. Elbette bu durum sadece yetişkinler için değil çocuklar için de geçerlidir. Çocukların medya araçları ile tanışmalarının anne karnına dek uzandığı düşünüldüğünde medyanın çocuklar üzerindeki hegemonik etkisi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Henüz doğmadan annelerinin cep telefonundan ninni dinlemeye başlayan çocuklar, dünyaya gözlerini açmaları ile birlikte cep telefonları ile yakınlık derecelerini arttırarak onunla oynamakta ve uykuya dalmaktadırlar. Reklamları izleyerek sorunsuz bir şekilde mamalarını yiyen, ağladıklarında televizyondaki eğlenceli görüntüler ile sakinleştirilen, ilk karalamalarını tablet üzerinde yapan ve çizgi film kanallarına emanet edilen çocuklar, ilerleyen yaşlarda da başta televizyon olmak üzere medya araçları ile olan bağlarını giderek güçlendirme eğilimi göstermektedirler. Bu da çocuk ve medya arasındaki ilişkinin irdelenmesini gerekli hale getirmektedir. İlgili literatür tarandığında bu konuya ilişkin çok sayıda araştırma karşımıza çıkmaktadır. Fakat bu araştırmaların önemli bir kısmı ‘medyanın çocuklara ne yaptığı’ sorusu ile hareket ederek medyanın çocuk üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerini ortaya koymaktadır. Şüphesiz medyanın çocukları ne şekilde etkilediği önemli bir araştırma konusudur. Ancak ‘çocukların medya ile ne yaptığı’ da üzerinde durulması ve irdelenmesi gereken bir diğer önemli konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmanın ana sorunsalını çocukların nasıl bir medya algısına sahip olduğu oluşturmaktadır. Bu anlamda çalışmada, çocukların medya denilince akıllarına gelen temsillerin, onların medya ile ne yaptığı noktasında önemli ipuçları vereceği görüşünden hareket edilmiştir. Medya Kavramına Genel Bir Bakış Bilgilendirme, eğitme, tanıtma ve eğlendirme gibi işlevlere sahip olan yazılı, görsel ve işitsel araçların tümü medya olarak adlandırılmaktadır. Hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelen medya, her yaştan birey için önemli bir iletişim ortamı sağlamaktadır. Bilindiği gibi medya araçları sayesinde herhangi bir ileti oldukça kısa bir sürede geniş kitlelere ulaşmaktadır. Bu nedenle insanlar, bilgilenmek eş deyişle enformasyon sağlamak Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 273 için medyadan en üst düzeyde faydalanmaktadırlar (Ilgaz Büyükbaykal, 2005, s.71). Bazı araştırmacılara göre medya, toplumdaki bireylerin eğitim ile ilgili eşitsizliklerden, sosyal ve ekonomik farklılıklardan doğan bilgi eksikliklerini/açıklarını gidermede son derece etkindir (Arslan, 2004: 4). Meyrowitz, medyanın farklı sosyal durumları ortak bir alanda topladığını ifade ederken benzer bir noktaya dikkat çekmektedir. Meyrowitz’e göre (Akt: Laughey, 2010, s.33-34), okuryazarlık gerektirmeyen radyo ve televizyon gibi medya araçları, sosyal mekânların sınırlarını geçirgen kılmaktadır. Bu da farklı sosyal mekânların bireylerini, aynı medya aracının tüketicisi konumuna getirmektedir. Bu bağlamda elektronik medya sosyoekonomik, etnik ve diğer farklılıkları mutlak bir şekilde ortadan kaldırmaktadır. Fakat bu araçların tüm geçirgenliğine ve bireyleri eşitleyici imkânlarına rağmen yazılı medya araçları için bunu söylemek çok mümkün değildir. Çünkü yazılı medya, her şeyden önce okuryazar olmayı gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla yazılı medya, elektronik medyanın aksine insanları kültürel açıdan belli bir süzgeçten geçirmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki elektronik ve yazılı medya arasındaki bu ayrım, medyanın birleştirici gücünü ve insanların günlük yaşamları üzerindeki etkisini elbette ortadan kaldırmamaktadır. Görüldüğü gibi Meyrowitz, medya araçlarını geçirgenlik durumlarına göre ayrıştırmıştır. Medya araçlarına ilişkin iletişim literatüründe yer alan bir başka ayrım ise McLuhan tarafından ortaya konmuştur. McLuhan (1994, s.22-32) medyayı ‘sıcak’ (hot) ve ‘soğuk’ (cold) olarak iki şekilde ele almaktadır. Medya araçlarının sıcak ve soğuk olarak kategorilendirilmesindeki belirleyici etken, aracın temel duyulardan kaçına hitap ettiğidir. Eğer söz konusu araç tek bir duyu aracılığı ile algılanmaya yönelik ise sıcak olarak değerlendirilmektedir. Birden fazla duyuya hitap eden araçlar ise soğuk medya araçları olarak nitelendirilmektedir. Bu durumda radyo sıcak; televizyon ise soğuk bir medya aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sıcak medya enformasyon açısından zengindir ve alıcı kitleden alt düzeyde bir duyusal katılım gerektirmektedir. Öte yandan soğuk medya daha az enformasyon sağlamakta; bu nedenle birden fazla duyusal katılımı ve eksik noktaların alıcı kitle tarafından tamamlanmasını gerekli kılmaktadır. Erdoğan ve Alemdar’a göre (2010, s.153) göre ise ister soğuk ister sıcak olsun, her tür araçta bireyler kendince bazı eklemeler yapmakta ve duyusal katılmayı içeriğin bağlamına göre gerçekleştirmektedirler. Genel kanıya göre, bir sosyalizasyon ajanı olan medya, sosyo-kültürel pratiklerin bireylere aktarılmasında ve yaygınlık kazanmasında aktif bir rol üstlenmektedir. Bu anlamda medya bireylerin kanaatleri, tutumları, duygu ve davranışları üzerinde belirli bir etki gücüne sahiptir (Arslan, 2004, s.4). İşte bu noktada yeni bir ayrım gündeme gelmektedir. Bu ayrım medyanın bireyler üzerindeki etki düzeyine ilişkindir. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 274 Medya araçlarının bireyler üzerindeki etkileri her zaman merak konusu olmuş ve bu doğrultuda birçok teori geliştirilmiştir. Fakat medyanın etkilerini ortaya koymak adına farklı dönemlerde geliştirilen bu teoriler ortak bir paydada buluşamamıştır. Medya araçlarının sınırlı şekilde insanların hayatında yer edinmeye başladığı ilk dönemlerde teorisyenler, medyanın kitlelerin düşüncelerini ve inançlarını değiştirebilecek bir güce sahip olduğunu savunmuşlardır. ‘Güçlü Etkiler Dönemi’ olarak adlandırılan bu dönemde alıcı kitlenin son derece pasif olduğu ve medya tarafından gönderilen iletileri olduğu gibi alımladığı görüşü hâkim olmuştur. Adeta insanların deri altına şırınga ile enjekte edilen bir ilaç gibi medyanın da iletileri bireylerin zihnine enjekte ettiği savı bu dönemde oldukça ilgi görmüştür.1 Güçlü etkilere yönelik yürütülen çalışmaların ardından 1940’lı yıllarda medyanın kitleler üzerinde büyük etkilere sahip olduğu görüşü terk edilerek ‘Sınırlı Etkiler Dönemi’ olarak adlandırılan döneme geçilmiştir. Bu dönemde geliştirilen teoriler, kitlelerin karar verme sürecinde ve kanaatlerinin oluşumunda bireysel ilişkilerin medya araçlarına göre daha etkili olduğu görüşünü ortaya koymuştur.2 1960’lı yıllarda ise medyanın kitleler üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olduğu anlayışı, yerini yeniden medyanın güçlü bir etkiye sahip olduğu yaklaşımına bırakmıştır. 1970’li yıllarda, medya araçlarının etkilerine yönelik ileri sürülen teoriler3 , medyanın fikir, tutum ve davranışlar üzerinde uzun vadeli etkilere sebep olduğu yönündeki görüşün ağırlık kazanmasını sağlamıştır (Yaylagül, 2010, s.49; McQuail ve Windahl 1997, s.20). Günümüze gelindiğinde ise medyanın etkilerine dönük net bir fikir yürütmek mümkün gözükmemektedir. Çünkü bu dönemde bireyler hiçbir zaman olmadığı kadar medyanın kuşatıcılığı altındadır. Bu nedenle medyanın etkilerine son derece açık hale gelmektedirler. Fakat diğer yandan bireyler her türlü medya aracına ulaşma ve bir kanaldan aldıkları iletileri başka bir kanaldan teyit etme ya da başka iletilerle karşılaştırma imkânına da sahiptirler. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz dönemde kişi medya tarafından gönderilen iletileri, Hall’ün (2003) kuramından hareketle baskın-hegemonik; müzakereli ya da muhalif şekilde okuyabilme olanağı bulmakta; medyadan ne şekilde etkileneceğini kendisi belirleyebilmektedir diyebiliriz. Ama şunu ifade etmek gerekir ki kişi, dilediği mesajı kabul etme, dilediği mesajı sorgulama ya da reddetme şansına belirli bir yaş ya da eğitim düzeyinden sonra sahip olmaktadır. Dolayısıyla medyanın çocukları etkisi altına alması, 1 Harold D. Laswell’in, Walter Lipman’ın “Kamuoyu” (Public Opinion) isimli kitabından etkilenerek geliştirdiği ‘hipodermik iğne modeli’ bu dönemin kuramcılarının medyaya ve alıcı kitleye bakışını ortaya koyması açısından önemlidir. 2 Bu dönemde Lazarsfeld ve arkadaşları tarafından geliştirilen ‘İki Aşamalı Akış Kuramı’ medyanın etkisini sınırlayan bir özelliğe sahip olması açısından dikkate değerdir. 3 ‘Gündem belirleme’, ‘Suskunluk sarmalı’ vb. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 275 yetişkinlere göre çok daha kolaydır. Bu nedenle çocuk ve medya arasındaki ilişki düzeyinin sorgulanması ve üzerinde düşünülmesi gerekmektedir. Çocuk ve Medya Hızla gelişen teknoloji olanakları sayesinde medya araçları ile iç içe bir hayat sürmekteyiz. Bu da günlük yaşamımızda her an bir medya iletisi ile karşılaşacağımız anlamına gelmektedir. Bütüncül olarak ele alındığında bu iletilerin önemli bir bölümü en etkin ve en yaygın kültür üretme aracı olan televizyon aracılığı ile edinilmektedir (Ilgaz Büyükbaykal, 2005, s.74). Bu anlamda televizyon bireylerin hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle altını çizmek gerekir ki televizyon, yalnızca yetişkinler için değil çocuklar için de öncelikli konumdadır. Bilindiği üzere televizyon çok küçük yaşlarından itibaren çocukların hayatına girmektedir. Bu yanıyla diğer medya araçlarından ayrılmaktadır. Nitekim henüz yürüyemeyecek ya da konuşamayacak kadar küçük yaştaki çocuklar bile televizyon yayınlarına birtakım tepkiler vermektedirler. Dolayısıyla çocukların televizyon ile ilişkisi hayatlarının ilk dönemine yani bebekliklerine dek uzanmaktadır. İlerleyen süreçte ise bu ilişki güçlenerek devam etmektedir. 3 yaşına gelinceye kadar televizyon izlemeyi alışkanlık haline getiren çocuklar, 4 yaşından itibaren izledikleri içerikleri anlamlandırmaya başlamakta; 7 yaşından sonra ise anlamlandırma aşaması ciddi ölçüde gelişme göstermektedir. Bilişsel olgunluğa erişilen 12 yaş ve sonrası dönemde ise muhakeme becerilerinin de gelişmesiyle birlikte çocuklar izledikleri içeriklerdeki doğru ve yanlışı ayırt etmeye başlamaktadırlar (Potter’den Akt: Kutoğlu, 2011, s.102-104). Çocuklar erken çocukluk döneminin (3-6 yaş) sonlarına doğru televizyon dışındaki medya araçlarına da yönelmektedirler. Bu araçların başında ise bilgisayar gelmektedir. Çocukların artık oyun oynama pratiklerini sokakta değil de bilgisayarda kazandığı düşünüldüğünde bilgisayarların çocuklar için neden bu denli önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Okuryazar düzeyindeki çocuklar ise kitap okumak için bile bilgisayarlarını tercih etmektedirler (Ertürk, 2011, s.63). Bu durum bir medya aracı olan kitabın başka bir medya aracı ile ikamesini ortaya koyması açısından önemli bir örnek olarak görülebilir. Öte yandan televizyon ve bilgisayar, çocukların hayatında ikamesiz olarak yer almaktadır. Bu da çocuğun dünyayı ekranlar ile sınırlandırarak algılaması sonucunu doğurmaktadır. Bu anlamda televizyon ve bilgisayar başta olmak üzere çocukların etkileşim içinde olduğu medya araçları onların kognitif ve psiko-sosyal gelişimlerini büyük ölçüde etkilemektedir. Yapılan birçok araştırma televizyon ya da bilgisayar ile fazla zaman Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 276 geçirmenin, gelişim sürecinde çocukları olumsuz şekilde etkilediğini ortaya koymaktadır. Televizyonun etkilerine yönelik gerçekleştirilen araştırmalara göre, televizyona bağımlı hale gelen çocuklarda uyku ve konuşma bozukluğu, kurgu ile gerçeğin ayırtına varamama, kaygı düzeyinin yükselmesi, agresif davranışlar gösterme eğilimi, başkalarının acısına karşı duyarsızlaşma, konsantrasyon güçlüğü gibi negatif durumlar gözlenmektedir (Çamlıbel İrkin, 2012, s.41; Lemish ve Kolucki, 2013, s.18; Ertürk, 2011, s.56). Bunun yanında bazı çalışmalar çok fazla televizyon izleyen çocukların ev dışında daha az vakit geçirdiklerini dolayısıyla asosyal bir eğilim içinde olduklarını ve arkadaşlarıyla daha az oynadıklarını ortaya koymaktadır. Bazı çalışmalarda ise fazla televizyon izleyen çocukların, az televizyon izleyenlere göre okul başarılarının daha düşük olduğu saptanmıştır (Postman ve Powers, 1992, s.118). Zamanının önemli bir bölümünü bilgisayarda oyun oynayarak geçiren çocuklarda ise dijital dünyanın doğasına bağlı olarak karşısındakine herhangi bir karşılık verememe, üzüntü ya da sevinci paylaşamama, dokunamama, karşısındakiyle direkt konuşamama gibi iletişim sorunları gündeme gelmektedir. Dijital dünyanın kuşatıcılığı altındaki çocuk geleneksel oyun pratiğinden mahrum kalmakta; çevresine ve topluma ‘temastan’ yoksun bir şekilde bırakılmaktadır (Uğurlu, 2014, s.53-54). Bu da çocukları pasifize etmekte ve geleceğin asosyal bireyleri için gerekli olan zemini hazırlamaktadır. Bunlara ek olarak televizyon seyretmenin, bilgisayar ve benzeri ortamlarda oyun oynamanın bir diğer olumsuz etkisi de çocukları hayal gücünden yoksun bırakmasıdır. Çünkü bu tür medya ortamlarında hayaller de kurgulanmış; eş deyişle paketlenmiş olarak çocuklara sunulmaktadır (Ertürk, 2011, s.63). Bu da çocukların düşünme kapasitelerini ciddi ölçüde sınırlandırmaktadır. Bu şekilde düşünce yetisi sığlaşan çocuklar gerek sözlü gerekse yazılı olarak kendilerini yeterince ifade edememe sorunu ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Görüldüğü gibi medya araçları ile fazla etkileşim içinde olmanın olumsuzluklarına yönelik çok sayıda bulgu söz konusudur. Öte yandan literatürde sınırlı sayıda olmakla birlikte medyanın çocuklar üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu öne süren araştırmalar da mevcuttur. Bu araştırmaların büyük bölümü çocukların en çok etkileşimde bulunduğu medya aracı olması sebebiyle televizyon üzerinde yoğunlaşmıştır. Linebarger ve Walker (2005) çocuklar üzerinde gerçekleştirdikleri çalışmada ‘Arthur’, ‘Clifford’, ve ‘Dragon Tales’ gibi güçlü bir anlatı yapısına ve çekici görsellere sahip eğitici programların dil üretimine katkı sağladığını ve çocukların bu programlar aracılığıyla yeni kelime ve kavramlar öğrendiklerini bulgulamışlardır. D.G. Singer ve J.L. Singer tarafından okul öncesi çocuklar üzerinde yürütülen bir araştırmada ise ‘Barney ve Arkadaşları’, ‘Susam Sokağı’ ve ‘Mister Rogers’ Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 277 Neighborhood’ gibi eğitici programların çocukların kognitif, sosyal ve dil gelişimlerine olumlu etkide bulunduğu saptanmıştır (Çamlıbel İrkin, 2012, s.42). Dolayısıyla çocukların gelişim süreçleri dikkate alınarak hazırlanan eğitici programlar, çocukları olumlu şekilde etkileyebilmektedir. Bu da medyanın çocuk üzerinde olumlu ya da olumsuz etki bırakmasında takip edilen içeriğin belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırmanın Amacı Bu çalışma Nevşehir merkezde yer alan Özel Altınyıldız Koleji ve Güzelyurt Turgut Akdevelioğlu İlkokulu öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada çocukların medya algısını ölçmek amaçlanmıştır. Bu nedenle çocuklara ‘medya nedir?’ sorusu yöneltilmiş ve resim aracılığıyla bu soruyu cevaplamaları istenmiştir. Çalışma, 8-9 yaş grubundaki ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi 68 çocuk üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çocuk resminin gelişim aşamaları arasında ‘şematik dönem’ içerisinde yer alan bu yaş grubu, çalışma için özellikle tercih edilmiştir. Bu dönemdeki çocuklar artık kendine özgü bir bakış açısı kazanmaya başlamışlardır. Bu bağlamda çocuğun bir şeyi nasıl gördüğü; o şeye verdiği duygusal anlam ve o şeye ilişkin deneyimleri şemanın oluşumunu belirlemektedir. Çocuk, artık resimlerinde yalnızca kendisi ile olan ilişkilerini değil, başkalarının birbiri ile olan mantıksal ilişkilerini de ele almaktadır (Yavuzer, 2013, s.55-62). Bu anlamda çalışmada çocukların medyaya yönelik çizdikleri resimlerin medyaya ilişkin deneyimleri ve medyaya yükledikleri anlam ile bağlantılı olduğu varsayımından hareket edilmiştir. Araştırmanın Yöntemi Bu çalışmada çocukların medyaya ilişkin algıları, çizdikleri resimler üzerinden analiz edilmiştir. Resim, psiko-pedagojik açıdan çocuğu tanıtmaya yarayan bir ölçüt olmanın yanında, onun zekâsı, kişiliği ve çevre ile olan ilişkilerini de yansıtan bir ifade aracıdır (Yavuzer, 2013, s.12). Dolayısıyla resim, çocuklar ile iletişim kurmada önemli bir rol üstlenmektedir. Bu nedenle çalışmada resim tekniğinin çocukların iç dünyalarını sözcüklere kıyasla daha iyi yansıtacağı düşünülmüştür. 4 Resimlerin çözümlenmesi aşamasında içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Verilerin analizi sürecinde Dey’in (1993, s.31) öne sürdüğü yöntem izlenmiştir. Dey, veri analiz sürecini ‘betimleme’, ‘sınıflandırma’ ve ‘ilişkilendirme’ olarak 3 aşamada ele almaktadır. Çalışma da bu doğrultuda yürütülmüştür. Öncelikle çocukların çizdiği tüm 4 Resim tekniği çocukların iç dünyalarına ilişkin önemli ipuçları vermesine rağmen, Türkiye’de çocuklara dönük gerçekleştirilen iletişim çalışmalarında bu teknik oldukça sınırlı şekilde kullanılmaktadır. N. Rigel’in 1995 ve 1999 yıllarında yaptığı “Child in the News Network” adlı 2 araştırma; T. Şeker ve R. Sine’nin 2012 yılında yürüttükleri “Çocuk Zihnindeki Haber Resmi” adlı araştırma çocukların habere ilişkin algılarını ölçmek için resim tekniğinden yararlanan sınırlı sayıdaki çalışmalara örnek gösterilebilir. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 278 resimler bir araya getirilmiş ve ayrıntılı olarak incelenmiştir. Resimler, içerikleri dikkate alınarak tasnif edilmiştir. Çocukların yoğunluklu olarak hangi konular üzerinde durdukları, hangi medya araçlarını ne sıklıkla çizdikleri, araçların ne gibi içeriklere sahip oldukları not edilmiştir. Bu şekilde resimlerde gözlenen nesne ve olguların gerekçeleri üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur. Analizin ikinci aşamasında veriler, kavramsal olarak kodlanmış ve temalara ayrılmıştır. Verilerin sistematik bir şekilde sınıflandırılması ile analizin temel başlıkları belirlenmiştir. Analizin son aşamasında ise temalar birbiri ile karşılaştırılmış ve ilişkilendirilmiş; elde edilen bulgular tanımlanmış ve anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Araştırma Bulguları ve Yorum Çocukların medyaya ilişkin algılarını ölçmek ve medya kavramının onlardaki karşılığını anlamak amacı ile gerçekleştirilen bu çalışmada “medya nedir?” sorusuna resimler aracılığıyla cevap aranmıştır. Resimlerde işlenmesi istenen tema, ‘medya’ başlığı ile çok genel bir şekilde belirlenmiş olup araştırmaya katılan çocuklar ne çizecekleri konusunda yönlendirilmemiştir. Çocuklar boya kalemi ya da kurşun kalem kullanma noktasında da serbest bırakılmış, kendilerini nasıl rahat ifade edebiliyorlarsa o şekilde davranmaları istenmiştir. 68 çocuğun katıldığı çalışmada medya ile alakalı olarak 68 resim elde edilmiştir. Dolayısıyla çizilen resimlerin tümü çocuklar tarafından bir şekilde medya ile ilişkilendirilmiştir. İçerik analizine tabi tutulan resimler ‘medya aracına’ göre, ‘medya içeriklerine’ göre ve ‘medyanın kullanım amacına’ göre olmak üzere 3 kategoride ele alınmıştır. Resimlerin Medya Aracına Göre Değerlendirilmesi Çocukların medyaya yönelik çizdikleri resimler, öncelikli olarak araç bazında değerlendirilmiştir. Resimler, bu sınıflamada 5 kategoriye ayrılmıştır. Resim 1. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 279 Çocukların önemli bir bölümü aynı resimde birden çok medya aracına yer vermiştir. Yalnızca bir medya aracının bulunduğu resimler arasında en çok çizilen televizyon; en az çizilenler ise gazete ve cep telefonu olmuştur. Tablo 1. Resimlerde yer alan medya araçlarının sayısal verileri Medya Aracı Sayı Yüzde (%) Birden çok (televizyon, bilgisayar, gazete, kitap vs.) 31 45,5 Televizyon 22 32,3 Bilgisayar/Tablet 6 8,8 Radyo 6 8,8 Diğer (gazete, cep telefonu) 3 4,4 Tablo 1’de görüldüğü gibi çocukların yüzde 45,5’i medyanın genel tanımını karşılayacak resimler çizerek yazılı, işitsel ve görsel araçlara aynı resimde yer vermiştir. Bu da çocukların medya kavramına kapsamlı bir biçimde yaklaştıklarını göstermektedir. Çocukların yüzde 32,3’ü medyayı televizyonla; yüzde 8,8’i bilgisayar ve tabletle; yine yüzde 8,8’i radyoyla; yüzde 4,4’ü ise gazete ve cep telefonu ile ilişkilendirmiş ve bu araçları medyanın metonimik bir görünümü olarak tek başına resmetmiştir. Bu oranlar çocukların en fazla zaman geçirdiği medya araçları hakkında da önemli ipuçları vermektedir. Bu veriler ışığında denilebilir ki çocukların en çok kullandığı medya araçlarının başında televizyon gelmektedir. Yine söz konusu verilere göre bu yaş aralığındaki (8-9) çocuklar gazete ya da dergi okumamaktadır. Çocukların önemli bir bölümü, kitabı ve cep telefonunu bir medya aracı olarak görmemektedir. Resimlerin Medya İçeriklerine Göre Değerlendirilmesi Birden çok medya aracını resmeden çocukların büyük bölümünün medyaya yönelik nötr bir tutum takındıkları gözlenmiştir. Söz konusu resimlerde medya araçları biçimsel olarak resmedilmiş fakat içeriklerine ilişkin hiçbir şey çizilmemiştir. Bu nedenle resimlerin içerik olarak değerlendirilmesi sürecinde en fazla veri, sadece bir medya aracının resmedildiği çizimlerden elde edilmiştir. Medyanın televizyon ile temsil edildiği tüm resimlerde araç ile birlikte farklı içerikler de yer almıştır. Bu içeriklerin bazıları bizzat televizyon ekranının içine yerleştirilmiş bazıları ise salt televizyona ait bir içerik olduğunu belli eden görsel ve sözel göstergelerle desteklenmiştir. Televizyon yayınlarına dönük yapılan resimlerin yüzde 72,7’si haber; yüzde Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 280 18,2’si spor/magazin/yarışma programı; yüzde 9,1’i ise dizi ve film içeriklerinden oluşmaktadır. Resim 2. Yüzdelik oranlarına bakıldığında çocukların televizyon içeriklerine ilişkin çizdikleri resimlerin haberlerde yoğunlaştığı dikkat çekmektedir. Haberlerin içeriklerini ise genellikle trafik kazası, yaralama, gasp ve yangın gibi olumsuz olaylar oluşturmaktadır. Bu da çocukların olumsuz içerikteki televizyon haberlerinden oldukça etkilendiklerini ortaya koymaktadır. Günümüzde televizyon haberlerinin bu denli ulaşılır olması çocukların yetişkin yaşamındaki sırlara vakıf olması sorununu da beraberinde getirmektedir. Öyle ki televizyon, şiddet eğilimleri de dahil olmak üzere birçok şeyi olduğu gibi gözler önüne sermekte ve çocuklar da televizyon haberlerinin açığa vurduğu her şeyi görmektedirler. Bu bağlamda televizyon, çocukları binlerce olumsuz görüntünün edilgen alıcısı haline getirmektedir. İzledikleri olumsuz görüntüler ise çocukların beynine işlenmekte, zihinlerinde kalıcı izler bırakmaktadır. Birçok teorisyene göre bu, çocukların gelişimi açısından tehlikeli olarak değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Fakat bazı teorisyenler ise televizyon haberlerinin çocukları hayatın neye benzediğine ilişkin bilgilendirmesi noktasında gerçekçi bir rol üstlendiğini; bunun da çocukları hayata hazırladığını savunmaktadır (Postman ve Powers, 1992, s.119; Sanders, 2010, s.46). Çocukların yüzde 18,1’i televizyon içeriği olarak spor, magazin ve yarışma programlarını resmetmiştir. Bu dilimde yer alan bazı çocukların zaman geçirmek için televizyonda genellikle bu yayınları izlemeyi tercih ettikleri söylenebilir. Bununla birlikte bazı resimlerde bu programların eleştirildiği de gözlenmiştir. Bu yayınlara yönelik en belirgin eleştiriler ise eğlence içeriklerinin yanına ölüm tehlikesi anlamını taşıyan kuru kafa imgeleri çizilerek yapılmıştır. Bu bağlamda bazı çocuklar çizdikleri resimler aracılığı ile mesaj vermek istemiş ve eğlence programlarının olumsuzluklarına dikkat çekmiştir. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 281 Çocukların yüzde 9’su ise televizyonu dizi ve filmlerle ilişkilendirmiştir. Bu içerikteki bazı resimlerde akıllı işaretlerin (+13 ve +3) ve birtakım şiddet imlerinin (silah, çatışma vs.) kullanıldığı gözlenmiştir. Gerek televizyon haberleri gerekse dizi ve filmlere yönelik yapılan resimlerdeki şiddet öğeleri dikkate alındığında Sanders’in (2010, s.48), günde ortalama 2 ilâ 4 saat arası televizyon izleyen bir çocuğun ilkokulu bitirdiğinde 8 binden fazla cinayete tanık olmuş olacağı tespiti önem kazanmaktadır. Bu nedenle çocuklar bilinçli bir medya okuryazarı olmak için yönlendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Medyanın sadece bilgisayar ile temsil edildiği resimlerin yanında bilgisayarın diğer medya araçlarıyla (gazete ve kitapla) karşılaştırıldığı bazı resimlerde de aracın içeriğine ilişkin veriler elde edilmiştir. Resimlerinde bilgisayarın içeriğini belirten çocukların yüzde 62,5’i bilgisayarı araştırma yapmak için kullandıklarını gösteren görsel ve yazılı göstergelere yer vermiştir. Bu noktada bilgisayarın içeriği internet aracılığı ile anlatılmaya çalışılmıştır. İnternet temasından yola çıkan çocukların yüzde 75’i ise bizzat arama motoru ‘google’ı resmetmiştir. Resimlerden toplanan verilerde çocukların bilgisayarı dolayısıyla da interneti genel olarak araştırma amaçlı kullandıkları bulgulanmıştır. Bu olumlu değerlendirilebilecek bir durumdur. Fakat öte yandan bu durum çocukların internetin bilinçli kullanımına yönelik bir beceri kazanmış olmalarını da gerekli kılmaktadır. Gazete ve kitap gibi medya araçlarına yer verilen resimlerde ise bu araçların içeriğine ilişkin herhangi bir bulgu elde edilememiştir. Resimlerin Medyanın Kullanım Amacına Göre Değerlendirilmesi İletişim literatüründe medyanın çocuklar üzerindeki etkilerine ilişkin bir uzlaşma sağlanamamışsa da yapılan araştırmaların çoğunun daha çok olumsuz etkiler üzerinde durduğunu söylemek mümkündür. Şüphesiz medyanın etkileri onun kullanım amacı ile paralellik göstermektedir. Bu noktada çalışmada ele alınan resimler önemli ipuçları vermiştir. Araştırma kapsamında görüşülen çocukların yüzde 27’si resim temalarını medyanın kullanım amacına göre belirlemiştir. Bu dilimdeki resimlerin yüzde 42’sinde medyanın hem olumlu hem de olumsuz yönlerine değinilmektedir. Söz konusu resimlerin televizyon, bilgisayar ve tablet üzerinde yoğunluk kazandığı görülmektedir. Medya araçlarının olumlu ve olumsuz yönlerinin yer aldığı çizimlerde iki konu üzerinde durulmaktadır. Çocukların çoğunluğu medyanın en önemli özelliğinin ‘bilgi vermek/haberdar etmek’ olduğu noktasında aynı görüşü paylaşmış ve bunu medyanın olumlu yönü olarak değerlendirmiştir. Çocukların geneline göre medyanın olumsuz yönleri ise bağımlılık yapması ve vakit kaybına neden Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 282 olmasıdır. Medyanın her iki özelliğine dikkat çekmeye çalışılan resimlerde, çocuklar görüşlerini çizimlerle olduğu gibi çizimlerini destekleyecek yazılarla da ifade etmeye çalışmışlardır. Resimlerde yer alan görsel ve sözel göstergelerden bazıları şu şekildedir: Resim 3. Birinci örnekte resim sayfası medyanın olumlu ve olumsuz yönleri olarak ikiye ayrılmıştır. İlk bölümde medyanın olumlu özelliklerinden söz edilmektedir. Televizyon izleyen bir çocuk figürü: “Bizden uzakta olan bilgileri öğrenmemizi sağlar.” Tablet kullanan bir çocuk figürü: “Zamanımızı iyi değerlendirmemizi sağlar.” İkinci bölümde ise bu kez medyanın olumsuz yönleri ele alınmaktadır. Televizyon izleyen çocuk figürü: “Sürekli televizyon izleyerek zaman kaybetmemizi sağlar.” Tablet kullanan çocuk figürü: “Bağımlılık yaparak zamanın verimsiz geçmesine neden olur.” Resim 4. Bir başka örnek resimde odalarında televizyon ve radyonun yer aldığı iki çocuğun ellerinde bir kitap ile sandalyede oturduğu görülmektedir. Çocuklardan biri medyanın iyi bir şey olduğunu düşünmekte ve bunun gerekçesini belirtmektedir. Diğer çocuk ise medyanın kötü bir şey olduğunu ifade etmekte fakat gerekçesini açıkça dile getirmemektedir. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 283 Birinci çocuğun görüşü: “Bence medya harika. Çünkü dünyada olan şeyleri bize haber veriyor.” İkinci çocuğun görüşü: “Bence medya çok kötü ama herkes medyayı duyuyor, görüyor, okuyor…” Resim 5. Yukarıda yer alan örnekte medya, gazete ile temsil edilmektedir. Resimde gazete bayiine giden iki çocuk kendi aralarında konuşmaktadır. Çocuklardan biri gazetenin iyi bir medya aracı olduğunu düşünürken diğeri onunla aynı görüşte değildir. Fakat ikinci çocuğun gazeteye ilişkin olumsuz kanaatleri genel bir medya eleştirisi olmaktan uzak olup; gazetenin biçimsel özellikleri ile ilgilidir. Birinci çocuğun görüşü: “Gazete ne kadar güzel. Bize bilgiler öğretir. Ben 10 tane alacağım.” İkinci çocuğun görüşü: “Bence gazete çok kötü, küçük yazıları var.” Resim 6. Bu konuya ilişkin son örnek resimde ise açık olan iki bilgisayar ekranı bulunmaktadır. Her ikisinde de ‘google’ arama motorunun sayfası görülmekte olup; birinde bir oyuna Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 284 diğerinde ise ‘Einsten’a ilişkin arama yapıldığı resmedilmektedir. Resmin en altında ise bir not bulunmaktadır, “Tablet oyun oynamak için yaratılmamıştır; bilgi öğrenmeye [öğrenmek için] yaratılmış [tır].” Bu noktada tıpkı diğer resimlerde olduğu gibi eğer internet (televizyon ya da diğer medya araçları) araştırma yapmak için kullanılıyor ise iyi; oyun oynamak (vakit öldürmek) için kullanılıyor ise kötü bir şeydir şeklindeki mesajı barındırarak medyanın her iki özelliğine de vurgu yapılmaktadır. Medyanın kullanım amacına göre ele alındığı resimlerin yüzde 37’sinde sadece olumsuz etkilere değinildiği gözlenmiştir. Bu resimler literatürdeki birçok araştırma sonucu ile paralellik göstermektedir. Resimlerde özellikle televizyonun olumsuzluklarına yoğunlaşıldığı gözlenmiştir. Televizyona ilişkin çizilen resimlerde daha çok televizyonun kognitif beceriler üzerindeki yıkıcı etkileri üzerinde durulmuştur. Çocuklar televizyonun ‘beyin yıkama aracı olduğunu’, ‘insanları hipnotize ettiğini’, ‘vaktin verimli geçirilmesine engel olduğunu’ anlatan resimler yapmışlardır. Benzer şekilde bilgisayarın ya da tabletin de zaman kaybına yol açtığına dönük çizimler yapılmıştır. Bunlardan farklı olarak cep telefonu ile medyanın temsil edildiği bir resimde ise telefonun radyasyon yaydığına dikkat çekilerek, aracın sağlık açısından olumsuz etkilerine değinilmiştir. Televizyon, telefon ve bilgisayar gibi birden fazla medya aracının yer aldığı resimlerde ise genel olarak medya araçlarının sosyalleşmeyi engellediğini; çocukların dışarıda oynamak yerine evlere kapandığını gösteren resimler çizilmiştir. Medyanın olumlu özelliklerinin vurgulandığı resimlerin oranı ise yüzde 21’dir. Bu dilimde yer alan resimlerde medyanın bilgilendirme, haber verme ve araştırma imkânı sunması gibi olumlu özellikleri öne çıkarılmıştır. Sonuç Günümüzde medya araçları hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu nedenle hem yetişkinler hem de çocuklar medya içeriklerinin aktif birer tüketicisidir. Elbette yetişkinlerin ve çocukların medyaya ilişkin algıları ve ondan etkilenme düzeyleri farklılık göstermektedir. Çocukların yetişkinlere oranla medya içeriklerini bilinçsizce tükettikleri göz önüne alındığında söz konusu içeriklerin olumsuzlukları karşısında onların çok daha savunmasız oldukları da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu durumda çocukların en çok kullandıkları medya araçları arasında yer alan televizyon ve bilgisayar başta olmak üzere medya araçlarının kullanımına ilişkin bilinçlendirilmeleri gerekmektedir. Bu anlamda medya okuryazarlığının önemine dikkat çekmek yerinde olacaktır. Medya okuryazarlığı genel itibariyle her türlü medya aracındaki mesajlara ulaşma, bunları analiz etme, değerlendirme ve yeni mesajlar üretebilme yeteneğine sahip olmaktır. Çocuğun bu becerileri kazanmasından Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 285 önce ise çocuklarda var olan medya algısının ölçülmesi gerekir. Bu nedenle çalışmanın çıkış noktasını çocukların medya algısı oluşturmuştur. Çalışmada çocukların medya hakkında ne bildikleri ve ne düşündükleri resimler aracılığı ile ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu şekilde çocuklar için hangi medya araçlarının kolay ulaşılır olduğu, o araçlardaki içerikleri analiz etme ve değerlendirme noktasında hangi düzeyde olduklarını saptamak amaçlanmıştır. Nevşehir ili kapsamında yapılan bu çalışma, 68 çocuk üzerinde gerçekleştirilmiştir. İçerik analizi yönteminin uygulandığı çalışmada resimler, ‘medya aracına’, ‘medya içeriklerine’ ve ‘medya araçlarının kullanım amacına’ göre olmak üzere 3 kategoride ele alınmıştır. Resimler öncelikle medya aracı bazında sınıflandırılmış ve bu sayede çocuklar için en ulaşılır olan medya aracı ya da araçları belirlenmeye çalışılmıştır. Çocukların yüzde 45,5’i yazılı, işitsel ve görsel medya araçlarına aynı resimde yer vermiştir. Bu da çocukların yarıya yakınının genel anlamda medyanın kapsamına ilişkin belirli bir bilgi düzeyine sahip olduğunu göstermektedir. Çocukların yüzde 32,3’ü medyayı televizyonla; yüzde 8,8’i bilgisayar ve tabletle; yüzde 8,8’i radyoyla; yüzde 4,4’ü ise gazete ve cep telefonu ile anlatmaya çalışmıştır. Bu veriler, çocuklar için en kolay ulaşılan medya aracının televizyon olduğunu net biçimde ortaya koymaktadır. Televizyonun çocukların çok küçük yaşlarından itibaren hayatlarına girmesi sebebiyle bu şaşırtıcı bir sonuç değildir. Çalışmanın ikinci kategorisini resimlerin medya içeriklerine göre değerlendirilmesi oluşturmuştur. Bu süreçte en fazla veri, yalnızca bir medya aracının yer aldığı çizimlerden elde edilmiştir. Bu kategoride de yine televizyonun diğer medya araçlarına göre öncelikli bir konumda yer aldığı gözlenmiştir. Televizyon yayınlarına yönelik çizilen resimlerin yüzde 72,7’si haber; yüzde 18,2’si spor/magazin/yarışma programı; yüzde 9,1’i ise dizi ve film içeriklerinden oluşmaktadır. Bu veriler ışığında diyebiliriz ki, medya denilince çocukların büyük bölümünün aklına öncelikle televizyon; televizyon denildiğinde ise haber gelmektedir. Medya araçlarının içerik açısından değerlendirildiği resimlerde televizyondan sonra en çok bilgisayar içeriklerine rastlanmaktadır. Resimlerinde bilgisayara yer veren çocuklar, bilgisayarın içeriğini internet aracılığı ile betimleme yoluna gitmişlerdir. Bilgisayar çizimlerinin medyayı temsil ettiği çalışmalarda bilgisayar içeriklerini ise yoğunluklu olarak ‘google’ arama motoru aracılığı ile internet oluşturmuştur. Gazete, dergi ve kitap gibi yazılı medya araçlarının yer aldığı resimlerde ise bu araçların içeriğine ilişkin herhangi bir bulgu elde edilememiştir. Çalışmanın son kategorisini ise medyanın kullanım amaçları oluşturmuştur. Elde edilen veriler çocukların medyanın işlevselliği ve etkisi noktasında oldukça bilgili olduklarını Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 286 ortaya koymaktadır. Buna göre çocukların yüzde 42’si medyanın alıcı kitle üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkilerde bulunabileceğinin farkındadır. Çocukların yüzde 37’si medyanın olumsuz yönlerini öne çıkararak, medyaya yönelik eleştirilerde bulunmaktadır. Çocukların yüzde 21’i ise medyanın olumlu özellikleri üzerinde durarak medyanın bilinçli bir şekilde kullanılmasının gerekliliğine dikkat çekmektedir. 8-9 yaş aralığındaki çocukların “medya nedir?” sorusuna yönelik yapmış oldukları resimler bu yaş grubunun medyaya ilişkin bilgi sahibi olduğunu, medya içeriklerini kendine göre anlamlandırdığını ve medya araçlarını kullanma noktasında bilinçli bir şekilde hareket ettiğini ortaya koymaktadır. Buna göre çocuklar medya araçlarını çoğunlukla bilgi toplamak ve haber almak için kullanmaktadırlar. Bunun yanında bazı çocuklar vakit geçirme ve eğlenme gibi sebeplerle de medya içeriklerini tüketmektedirler. Çalışmada elde edilen bir diğer önemli bulgu da medyanın olumlu ve olumsuz yönlerinin bilincinde olan çocukların rahatlıkla medya eleştirisi yapabilmeleridir. Bu anlamda çocukların medya okuryazarlığının ulaşma ve analiz etme becerilerine sahip oldukları söylenebilir. Çocukların medya okuryazarlığına ilişkin herhangi bir eğitim almadan bu tür becerilere sahip olmaları oldukça önemlidir. Bununla birlikte ilerleyen yıllarda medya okuryazarlığına yönelik eğitim almaları medya okumalarına ilişkin becerilerinin gelişimini sürdürmelerine katkı sağlayacaktır. Bu şekilde daha fazla bilinçlenerek medyanın bazı olumsuzluklarına karşı kendilerini koruyabilecekleri gibi doğru ve yanlış bilgiyi ayırt etme noktasında da gerekli becerilere sahip olabileceklerdir. Bu çalışmanın medya okuryazarlığına ilişkin yapılacak ileriki araştırmalar için bir basamak olacağı düşünülmüştür. İlerleyen süreçte resim tekniği kullanılarak ya da farklı odak gruplar oluşturularak çocukların medya araçlarına ve içeriklerine yönelik bilgi düzeyleri, medyadan nasıl etkilendikleri ya da medya araçlarını ne şekilde ve hangi sıklıkta kullandıklarına ilişkin kapsamlı araştırmalar yapılabilir. Kaynaklar Arslan, A. (2004). Medyanın Birey, Toplum ve Kültür Üzerine Etkileri, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 1: 1-12. Çamlıbel İrkin, A. (2012). Çocukların Gelişim Süreci ve Televizyonun Etkileri, Yayınlanmamış RTÜK Uzmanlık Tezi, Ankara. Dey, I. (1993). Qualitative Data Analysis: A User Friendly Guide for Social Scientists, London: Routledge. Erdoğan, İ. ve Korkmaz, A. (2010). Öteki Kuram/Kitle İletişim Kuram ve Araştırmalarının Tarihsel ve Eleştirel Bir Değerlendirmesi, Ankara: Erk Yayınları. Ertürk, D. (2011). Çocukluk Çağı Gelişim Dönemlerine Göre Medya Kullanımı, Çocuk Hakları ve Medya, (Haz: R. Şirin), İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları. Şimşek İşliyen & İşliyen Global Media Journal TR Edition, 5 (10) Spring 2015 287 Hall, S. (2003) Kodlama ve Kodaçım, Söylem ve İdeoloji Mitoloji, Din, İdeoloji, (Haz: B. Çoban, Z. Özarslan), İstanbul: Su Yayınları. Ilgaz Büyükbaykal, C. (2005). Kitle İletişim Araçları ve Toplumsal Yaşam, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 21: 71-75. Kutoğlu, Ü. (2011). Medya Okuryazarlığı ve Çocuk Eğitimi, Medya Okuryazarlığı, (Ed: M. Şimşek, N. Türkoğlu), İstanbul: Parşömen Yayıncılık. Laughey, D. (2010). Medya Çalışmaları/Teoriler ve Yaklaşımlar, (Çev: A. Toprak), İstanbul: Kalkedon Yayınları. Lemish, D. ve Kolucki, B. (2013). Medya ve Erken Dönem Çocukluk Gelişimi/
Çocuklarla İletişim: Yetiştirme, İlham Verme, Harekete Geçirme, Eğitme ve İyileştirme İlke ve Uygulamaları, (Çev: Şemsa Yeğin), I. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi Bildiriler Kitabı Cilt:2, (Haz: H. Yavuzer ve M. R. Şirin), İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları. Linebarger, D. L. and Walker, D. (2005) Infants and Toddlers Television Viewing and Language Outcomes, American Behavioral Scientist, 48(5): 624-645. McQuail, D. ve Windahl, S. (1997). Kitle İletişim Modelleri, (Çev: K. Yumlu), Ankara: İmge Kitabevi. McLuhan, M. (1994). Understanding Media The Extensions of Man, Cambridge: The MIT Press. Postman, N. ve Powers, S. (1992). Televizyon Haberlerini İzlemek, (Çev: A. Tunç), İstanbul: Kavram Yayınları. Sanders, B. (2010). Öküzün A’sı/Elektronik Çağda Yazılı Kültürün Çöküşü ve Şiddetin Yükselişi, (Çev: Ş. Tahir), İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Uğurlu, Ö. (2014). Elektronik Dünyanın Çocuk Dünyasına Yansıması: ‘Temassız Oyun’ Kavramı Bağlamında Eleştirel Bir İnceleme, İletişim ve Diplomasi, 2: 51-62. Yavuzer, H. (2013). Resimleriyle Çocuk/Resimleriyle Çocuğu Tanıma, İstanbul: Remzi Kitabevi. Yaylagül, L. (2010). Kitle İletişim Kuramları Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar, Ankara: Dipnot Yayınları.
TELEVİZYONUN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ..
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
31
TELEVİZYONUN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Güven BÜYÜKBAYKAL*
Özet
Televizyon, ortaya çıktığı andan itibaren insanoğlunun hayatına her alanda girmiş ve vazgeçilmez bir
parçası haline gelmiştir. Televizyon hareket, ses, renk ve ışığı birleştirerek ilgi çekmekte; birden fazla
duyuya yöneldiği için de etkisi artmaktadır. Toplumun en küçük bireyleri olan çocuklar da, günümü-
zün en yaygın ve etkin kitle iletişim aracı olan televizyondan etkilenmektedirler. Çocukların yaşına,
gelişimine, ailesel ve çevresel faktörlerine, izledikleri program içeriklerine bağlı olarak televizyondan
etkilenme düzeylerinin farklılaştığı görülmektedir. Televizyonun etkileri ‘olumlu etkiler’ ve ‘olumsuz
etkiler’ şeklinde ikiye ayrılabilmektedir. Bu makalede televizyonun çocuğun toplumsallaşmasına, psikolojisine,
beslenme alışkanlıklarına, zihinsel-duygusal-fiziksel gelişimine olan etkileri irdelenmiştir.
Ayrıca Türkiye’de çocuklara yönelik şiddetin ve diğer olumsuz olayların yaşanması ve bunların televizyonda
yer alması, basın meslek ilkelerinin dikkate alınmadığı haberlerin yayınlanması çocuklar
üzerinde derin izler bırakabilmektedir. Haberlerin şiddet, kan, kavga ve savaş gibi kavramlarla insanlara
sunulması ve bunların çocuklar tarafından da izleneceğinin hesaba katılmaması, haber denilince
çocukların aklına olumsuz olguların gelmesine neden olmaktadır. Bu makalede televizyonun toplumun
yararına bir kitle iletişim aracı olarak işlevselliğini ve önemini koruyabilmesi için eğitici içerikte programlara
yer verilmesi ve çocuklara yönelik nitelikli yayınların gerçekleştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Anahtar sözcükler: Televizyon, çocuk, şiddet.
Abstract:The Effects of Television on Children
Television has penetrated almost all fields of human life and become an indispensable part of it since its
advent. Television entices us by combining action, sound, color and light. The fact that it addresses
several senses at a time increases the effect it produces. As the youngest individuals in a society,
children are also considerably influenced by TV, which is the most widespread and effective component
of the mass media. It is observed that children’s level of being influenced by TV shows variation
according to their age, development, family and environmental factors as well as the content of the
programs they watch. The effects of TV can be categorized as the ‘positive effects’ and the ‘negative
effects’. In this article, the effects of TV over the socialization, psychology, eating habits of children
along with their intellectual, emotional and physical development have been analyzed. Besides the
violence towards children along with the other negative events in Turkey and their reflections on TV as
well as the broadcasting of the news disregarding the Principles of Press Ethics produce pernicious
effects on children. Presentation of the news to the audience through the concepts of violence, blood,
fights; wars etc. by disregarding the fact that they can be watched by children as well causes the
emergence of negative concepts in children’s minds. In this article, it is stressed that in order to protect
* Yrd Doç.Dr.İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü.
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
32
the function and importance of TV as a significant element of mass media, there should be educative
programs along with the productions of good quality for children on TV.
Key words: Television, children, violence
...........................................
GİRİŞ
Toplumların geleceği olan çocuklar, gü-
nümüzün en yaygın ve etkin kitle iletişim
aracı olan televizyondan etkilenmektedirler.
Televizyondan etkilenme düzeyleri
çocukların yaşlarına, gelişimlerine, ailesel
ve çevresel faktörlerine, izledikleri programların
içeriklerine bağlı olarak farklılıklar
göstermektedir. Televizyonun çocuklar
üzerindeki etkileri, olumlu olduğu kadar
olumsuz da olabilmektedir. Çocuğun dış
dünyayı tanıması ve anlamlandırmasında
televizyonun olumlu etkileri vardır. Önemli
olan televizyonun doğru ve bilinçli bir
biçimde kullanılmasıdır. Ancak günümüzde
çocuklar çoğu zaman eğitici-öğretici
yayınlardan çok, ailelerinin tercih ettikleri
programları izlemektedirler. Televizyondan
gönderilen mesajlar karşısında korunmasız
olan çocuğun, yaşamının belli
dönemlerinde bu kaydedilen mesajlar açı-
ğa çıkmaktadır. Bazı televizyon programları
çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimine
olumlu etkilerde bulunurken bazıları ise
son derece olumsuz etkilere yol açabilmektedir.
En yaygın ve etkin toplumsallaştırma
araçlarından biri olan televizyon yanlış
kullanıldığında ise aile içi ve dışı toplumsal
ilişkileri en alt düzeye indirmesi bakımından
çocuğun toplumsallaşmasının baş
düşmanı olabilmektedir.
Televizyonun çocuklar üzerindeki etkilerinin
irdeleneceği bu çalışmada konuyla
ilgili olarak çeşitli kaynaklar taranarak,
televizyon ve çocuk olgusu ayrı başlıklarda
ele alınacaktır. Televizyonun çocuğun toplumsallaşmasına
olan etkisinin yanı sıra
çocukların zihinsel-duygusal-psikolojik ve
fiziksel gelişimlerine olan etkileri belirtilecektir.
Ayrıca günümüzde son derece
önemli olan bir diğer konu da televizyondaki
şiddetin çocuklar üzerindeki etkileridir.
Bu bağlamda şiddetin tanımı yapılarak,
çocukların televizyon programlarından
olumsuz etkilenmemesi için ailelere ve
televizyon kanallarına düşen görevlere de
yer verilecektir.
Televizyon Olgusu
Televizyon, ortaya çıktığı andan itibaren
insanoğlunun hayatına her alanda girmiş
ve vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.
Televizyon belli bir toplumsal yapı-
nın, ekonomik, siyasal, teknolojik ve
kültürel ürünüdür. Televizyonun ortaya
çıkması ve gelişmesi ait olduğu
yapının gereksinimlerine olduğu kadar
çıkışıyla birlikte oluşturulan veya
örneğin kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının
araştırmalarla desteklediği,
kişisel gereksinimlerin giderilmesine
bir yanıttır (Erdoğan&Alemdar,
2001:169).
Postman’a (1994:90) göre; en küçük çocuklar
dahi televizyon izlemekten men edilmezler.
En kötü yoksulluk bile televizyondan
vazgeçmeyi gerektirmez. En iyi
eğitim sistemi bile televizyonun belirleyiciliğinden
kurtulamaz. Ve en önemlisi,
kamuoyunu ilgilendiren hiçbir konu (politika,
haber, eğitim, din, bilim, spor) televizyonun
ilgi alanının dışında kalmaz.
Yani, halkın bu konuları kavrayış biçimi
tamamen televizyonun yönelimleriyle
şekillenmektedir.
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
33
Yine Postman’ın (1994:90) ifadesine
göre;
Televizyon daha ince yollarla da kumanda
merkezidir. Örneğin, diğer medya
araçlarından yararlanışımız ağırlıkla
televizyonun yönlendiriciliğiyle olmaktadır.
Telefon sisteminin nasıl kullanılacağını,
hangi filmlerin görüleceğini,
hangi kitap, kaset ve dergilerin alınaca-
ğını, hangi radyo programlarının dinleneceğini
televizyondan öğreniriz. Televizyon
iletişim ortamımızı, başka hiçbir
iletişim aracının gücünün yetmeyeceği
tarzlarda bizim adımıza düzenler.
Diğer kitle iletişim araçlarıyla karşılaştırıldığında
televizyonun ön plana çıktığı ve
her geçen gün teknolojik gelişmelere paralel
olarak kendini yenilediği ve bir çok
gereksinimi karşıladığı görülmektedir.
Televizyon temelde haber verme, eğitme
ve eğlendirme işlevlerini içeren, kitlelere
değişik tür ve amaçlarla hazırlanmış programlar
aracılığıyla sürekli mesajlar iletmektedir.
Gelişmiş ülkelerde enformasyon
kaynağı olarak görülen radyo ve özellikle
televizyonun enformasyon dağıtımındaki
önemi gün geçtikçe daha da artmaktadır.
Bu bağlamda belli bir toplumsal yapının,
ekonomik, siyasal, kültürel ve teknolojik
ürünü olan televizyon gündelik hayatın
ayrılmaz bir parçası olarak hızla yaygınlaşmaktadır.
Televizyonla insanın bütünleşmesi o kadar
yoğundur ki televizyonun aracılık işlevi
ortadan kalkmıştır.
Televizyon günlük yaşamımıza o kadar
yakından uyar ki ‘aracılık’ hissini yitiririz.
Böylece örneğin, Martin Luther King
suikastını ‘hatırlarız’; Rodnay King’in
dövülmesini ‘hatırlarız’; Fransa ve Brezilya
arasındaki 1998 futbol finalini ‘hatırlarız’.
Kafalarımızda bu anların canlı
görüntüleri vardır, öyle ki ‘John
Kennedy’nin vuruluşunu hatırlıyor musun?’
ya da ‘ilk aya inişi hatırlıyor musun?’
diye sorulduğunda ‘yo hayır, orada
değildim; ama olayın aracılı versiyonunu
hatırlıyorum’ yanıtını vermeyi dü-
şünmeyiz. ‘Evet, altıncı sınıftaydım, korkunçtu
değil mi? (ya da inanılmazdı, ya
da her neyse) deriz. Bu (ve çoğu) olaylarda
olayın aracılı ‘belleği’ ile ‘olayın’
kendisi tek ve aynıdır (Edles,2006:83).
Ayrıca televizyonun, hareket, renk ve sesi
birleştirerek ilgi çektiğini aynı zamanda
birden fazla duyuya yönelerek etkisini
arttırdığını söyleyebiliriz.
Çocuk Olgusu
Çocuğu tanımlamak gerekirse, ‚0-18 yaş
arasında olan tüm bireyler genelde tüm
toplumlarda çocuk olarak kabul edilirler.
18 yaş ise yetişkinliğin, ergenliğin sınırı
olarak görülür‛ (Pembecioğlu, 1997: 253).
Yine bir başka tanıma göre çocuk; ‚bebeklik
çağı ile ergenlik çağı arasındaki gelişme
döneminde bulunan insan. Çocukluk, çocuk
olma durumu, insan hayatının bebeklik
ile ergenlik arasındaki dönemi. Çocuklar
negatif bir şekilde yetişkin olmayanlar
olarak tanımlanmaktadır‛ (Polat, 2001:62).
Toplumun çocuğu tanımlayışı ise toplumdan
topluma farklılık göstermektedir.
‚Toplum çocuğu kendi yapısında ona verdiği
değerle tanımlamaktadır. Kimi toplumlar
için çocuk üretimin bir parçası, iş
gücü olarak toplumun işlevsel öğeler yüklediği
birimlerinden biridir. Kimi toplumlar
için ise, çocuk, dışlanan toplumsal ve
bireysel olarak değer verilmeyen bir konumdadır‛(Öcel,
2002:29).
Çocuğun farklı açılardan gelişim sürecinde
televizyonun etkilerine bakmadan önce;
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
34
gelişim kavramını ve çocuğun gelişim sü-
recini tanımlamak gerekmektedir.
Gelişim, organizmada iç ve dış etkenler sonucu,
birbirine bağlı ve düzenli biçimde ortaya
çıkan, ilerleyici bir dizi değişiklikler
olarak tanımlanır<Gelişim genel anlamda
bilişsel, psikososyal ve fiziksel olmak üzere
üç alanda oluşur. Gelişim alanları birbirleriyle
doğrudan veya karmaşık yollardan
etkileşim içindedir. Sağlıklı çocuklarda gelişim
bu üç alandaki karşılıklı etkileşim sü-
recinde gerçekleşir<Çocuk bu üç alandaki
etkileşim sonucu gelişimini tamamlamaktadır.
Gelişim üzerine etki eden etkenler biyolojik
(olgunlaşma) ve çevresel etkenler
(sosyalleşme) olarak sınıflanmaktadır. Televizyonun
da içinde olduğu kitle iletişim
araçları, çocuk gelişimine çevresel etkenler
kategorisinde etki etmektedir (Ertürk &
Gül, 2006:19-20).
Bilişsel alan zihinsel-algısal, psikososyal
alan da duygusal alan olarak tanımlanabilmektedir.
Genel olarak çocuğun gelişim sürecine
bakıldığında dört ayrı dönem görülmektedir:
-Bebeklik dönemi (0-2 yaş)
-İlk çocukluk dönemi (3-6 yaş)
-Son çocukluk dönemi (7-11 yaş)
-Ergenlik dönemi (12-18 yaş)
Çocukluk dönemi genellikle bireyin anne
ve babasına bağlı olmak durumunda oldu-
ğu dönemdir. Duygusal ve toplumsal etkileşim
ve iletişimin güçlü olduğu aile ortamında
yetişen çocuklar çoğunlukla dengeli
ve sağlam bir kişilik yapısı sergilerler. Aile
çocuğun ilk toplumsal deneyimlerini kazandığı
kurumdur. Bireyin topluma karşı
tutum ve davranışları, geniş ölçüde çocuk
yıllarındaki öğrenme deneyimlerine bağlı-
dır. Çocuğa yönelik tutum ve davranışlar,
çocuğun gelişiminde ve ileriki yaşantısında
büyük önem taşır. Çocuğun aile fertleriyle
olan ilişkisi, tüm yaşama karşı aldığı tutum
ve davranışların temellerini oluşturur.
Örneğin aile içindeki iletişim ve yakın çevre
ile olan etkileşim çocuğun güvensiz ve
endişeli oluşunda önemli rol oynayabilece-
ği gibi özgüveni olan, kendisiyle barışık bir
birey olarak yetişmesinde de etkili olabilmektedir.
Çocuğun gelişiminde olumlu bir
çevre yaratmak, sevgi dolu ve anlayışlı bir
yaklaşıma bağlıdır. Böyle bir yaklaşımdan
uzak yetişen çocuk ileriki yaşantısında
olumsuz davranışlar sergileyebilmektedir.
Televizyonun Çocuklar Üzerindeki
Etkileri
Toplumun en küçük bireyleri olan çocuklar,
günümüzün en yaygın ve etkin kitle
iletişim aracı olan televizyondan etkilenmektedir.
Farklı ailelerden dolayısıyla ekonomiksosyal-psikolojik-kültürel
yapıları ve bireysel
özellikleri farklı çocukların televizyondan
aldıkları ve bundan etkilenme şiddetleri
değişkenlik göstermektedir. Bir çocuğun
yaşı, televizyonda hangi programları seyrettiği,
ne kadar süre televizyonun önünde
kaldığı, kimlerle birlikte bu etkileşimi paylaştığı
gibi pek çok etken, televizyon çocuk
etkileşiminde değişken faktörler olarak kar-
şımıza çıkmaktadır. Örneğin bazı araştırmalara
göre, gelişmiş ülkelerde çocukların
%30’u her gün en az 3 saat 28 dakika televizyon
izliyor, iki yaşında televizyonu açıp
kapatabiliyorlar, çocuklar orta öğrenimleri
süresince 12 bin saat okulda, 15 bin saati de
televizyon önünde geçirmekteler (Ertürk,
2004:271).
Kimi uzmanlara göre televizyonun çocukları
bu derece etkisi altına almasında tek
etken çocukların televizyon programlarına
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
35
olan düşkünlüğü değildir. Sürekli çalışmak
zorunda olan ebeveynlerin ilgisizliği ve
zamansızlığı çocukları televizyona yöneltmektedir.
Çocukların uzun saatler televizyon
karşısında kalmalarında çocuklara
yönelik yayınların arttırılması ve etkinleştirilmesi
de büyük önem taşımaktadır.
Televizyonun çocuklar üzerindeki belli
başlı etkileri şu şekilde sıralanabilir: Tüketim
toplumu bireyi olmaları üzerine etkileri,
cinsel kimliğin oluşması ve karşı cinsle
olan ilişkiler üzerine etkisi, anne-baba ile
ilişkisi üzerine etkisi, şiddet eğilimlerine
etkisi, okumaya, düşünmeye ve başarıya
etkisi, kültürel yabancılaşmaya ve dildeki
yozlaşmaya etkisi, kendi kimliklerinin olu-
şumuna etkisi ve çocukluğun yitirilişine
etkisi.
Televizyonun etkileri olumlu ve olumsuz
etkiler şeklinde ayrılabilmektedir. Televizyon
izleyen çocuklarda öncelikli olarak
ders çalışmaya karşı isteksizlik, okuma
alışkanlığının yerleşmemesi, şiddete baş-
vurma ve saldırganlığın artması, kendini
doğru bir biçimde ifade edememe, kendini
televizyondan izlediği kahramanın yerine
koyarak gerçeklerden uzaklaşma, toplumsal
ilişkilerde güçlüklerle karşılaşma ve
uzun süre televizyon karşısında kalmanın
yarattığı çeşitli sağlık sorunları televizyonun
olumsuz etkilerinin birer sonucudur.
Günümüzde bir çok etkisi olduğu bilinen
televizyonun gelişmekte olan çocuk
beyni için taşıdığı olumsuz etki, çocukların
televizyon izleme alışkanlıklarının
kontrol edilmesi gereğini ortaya koymuştur.
Çocukların dikkatlerini toparlayabilme
sürelerinin kısalığı da göz
önüne alınacak olursa, televizyonda
hızla akan görüntüler çocuklarda konsantrasyon
ve dikkat dağınıklığı oluş-
masına neden olabilmektedir.
Ertürk’ün(2004:274) de belirttiği gibi;
Televizyonda görülen bombardıman
şeklinde hızlı geçen şeyler
(örn:fragmanlar, reklamlar) çocuğun
hızlı geçişler yapmasına ve yapılanmamış
yanlış malzemeler almasına neden
olur. Böylece dikkat süreklilik kazanmak
yerine parçalanır ve kaybolur. Çocuk
içsel olarak anlamlar kuramadığı
için bir şeyler inşa edememeye başlar.
Böylece televizyona teslim olan çocuk
dikkatini toparlayamaz ve gerçek ya-
şamdaki katılımcılıktan, televizyon kar-
şısında pasif izleyici haline geçer. Beyin
araştırmacıları, aşırı televizyon seyretmenin
beyin bağlantılarını engellediğini
ileri sürmektedirler. Bir yetişkinin beyniyle
aynı yapıda olmayan çocuk beyni
gerekli bağlantıları oluşturamadığı için
kopuk ve kesik dikkat aralıkları geliştirir.
Eğer günde 2-4 saatten fazla televizyon
seyrederse beyin fonksiyonları uyu-
şarak bağlantılar tembelleşir ve televizyonun
uyuşturucu etkisi ile beyin tek
bir konuda odaklaşamayarak konudan
konuya atlar hale gelir ve dikkat sürekliliğini
kaybeder.
Burada televizyonun çocuklar üzerinde ne
derece olumsuz etkisi olduğu açıkça belirtilmektedir.
Ebeveynler tarafından belki de
çok fazla üzerinde durulmayan bu olumsuz
etki çocuklarda algılama ve bir konuya
odaklanamama gibi sorunlara neden olabilmektedir.
Hatta küçük yaşlardan itibaren
çok fazla televizyon karşısında zaman
geçiren çocuklarda geç konuşma ya da
cümle kuramama gibi sorunlarla da karşı-
laşılabilmektedir. Bu sorunlar daha ileriki
yaşlarda, örneğin okul çağındaki çocuklarda
da derslere ilgisizlik ve algılama güçlü-
ğü şeklinde kendini göstermektedir.
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
36
Günümüzde televizyonun okumayı etkilediği
yadsınamaz bir gerçektir. Çocuklara
yönelik yayınların çeşitliliği onları kitap
okumak yerine, televizyona bağlamaktadır.
Televizyonun görselliği çocukları fazlasıyla
etkilemekte ve böylece her geçen sene çocuklar
daha fazla televizyon izlemekte,
daha az kitap okumaktadırlar. Çocukların
büyük bir çoğunluğu zamanını ailesiyle,
arkadaşlarıyla geçirmek, sosyal etkinliklerde
bulunmak, dersleriyle ilgilenmek ya da
okumak yerine televizyon izleyerek geçirmektedirler.
Akbulut’un (2001:366) konuyla ilgili
görüşleri ise şu şekildedir; ‚Televizyon
çocukları bugün ‘çocuk edebiyatı’na
yönelmemektedir. Önceki nesiller gibi
eski öyküleri, geleneksel hikayeleri bilmemektedirler.
Okudukları kitaplar
oynadıkları oyuncaklar genellikle televizyon
kahramanları, canavarları, robotları
vb.’dir.‛
Önder ve Dağal’a (2006:174) göre ise;
Olumsuz içerikli programların yanı sıra;
bazı televizyon programlarının çocukta istenen
sosyal davranışı geliştirme, paylaş-
ma, yardımlaşma duygusunu aşılama, zihinsel
gelişim sürecini hızlandırma, erken,
etkin ve çabuk öğrenmeyi geliştirme, bilinmeyen
dünyaları keşfettirme, başka insanlarla
duygudaşlık kurabilme, dil gelişimini
hızlandırma gibi çocuğun birey olarak
gelişimine büyük katkıları vardır (Önder &
Dağal, 2006:174).
Çocuğu pasifize ettiği şeklinde eleştiriye
uğrayan televizyonun, eğitsel içerikli programları
çocuğu aktif bir biçimde fiziksel ve
zihinsel bir biçimde çabaya yönlendirebilmektedir.
İzlenilen programın içeriği ve ne
kadar süreyle izlendiği, çocuğun başarı
performansını etkileyebilmektedir. Eğer
televizyon doğru ve bilinçli bir biçimde
kullanılırsa, eğitsel içerikli programlarla
çocuğun dikkatini yoğunlaştırma süresini
arttırabilmektedir.
Yine televizyonun olumlu etkileri ele alındığında,
Özellikle etkileşimli televizyon yayıncılığının,
yani izleyicinin yayın sırasında
elindeki uzaktan kumanda cihazıyla
içeriği seçme (örneğin bir şarkının
seçimi), bilgi üretimine katılma
(örneğin bir matematik probleminin
çözülmesi), öyküye müdahil olma
(örneğin herhangi bir film ya da dizinin
karakterlerinden birinin davranı-
şı, eylemi konusunda karar alma),
görsel kompozisyonuna müdahale
etme (örneğin bir konser yayınında
görüş açısını değiştirme, bir futbol
maçının naklen yayınında istenen
kameradan maçı izleyebilme) olanaklarını
sağlayan teknolojik gelişmenin,
çocukların öğrenmelerini kolaylaştı-
ran ve eleştirel izleme becerilerini geliştiren
programlar üretilmesi için yeni
olanaklar sağladığı görülmektedir
(Mutlu, 2005: 174).
Televizyonun Çocuğun Toplumsallaşmasına
Olan Etkileri
Televizyonun çocuğun toplumsallaşmasına
etkileri açısından konuyu ele almadan önce,
toplumsallaşmanın tanımını yapmak
yerinde olacaktır. Toplumsallaşma, bireyin
içinde bulunduğu veya bulunacağı sosyal
hayatın asgari gereklerine hazır ve uygun
hale gelmesini sağlayan öğrenme ve uyum
süreçlerinin tamamına denir. Televizyon
da olumlu ya da olumsuz program içerikleriyle
birlikte en yaygın ve etkin toplumsallaşma
aracıdır. Televizyonun çocuğun
toplumsallaşmasına olan olumlu etkilerin-
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
37
de çocuk; izlediği herhangi bir eğiticibilgilendirici
programdaki içeriği, programı
izleyen diğer arkadaşlarıyla paylaşarak
bir sosyal ortamın doğmasını sağlayabilir.
Yine televizyonun sunduğu modelleri taklit
eden çocuk, bunları başka bir ortamda
yeniden sunar, dramatize eder ve sonuçta
toplumsallaşır. Aile yaşamının bir parçası
olan televizyonun yayınlarında aile fertleri
bir araya gelmekte, program seçimleri beraber
yapılmakta ve bunlar üzerinde farklı
yorumlar paylaşılmaktadır.
Televizyonun çocuğun toplumsallaşmasına
olan olumsuz etkilerine bakılacak olursa;
öncelikle uzun süre televizyon karşısında
kalmak çocuğun çevresine olan ilgisini
azaltır. Böylece çocuk arkadaşlarıyla oyun
oynamak, aile fertleriyle bir arada olmak,
spor yapmak, resim yapmak, sinematiyatroya
gitmek gibi toplumsal faaliyetlerden
uzaklaşır. Televizyonda izlediği her
şeyi ‘gerçekmiş’ gibi kabul edip, yanlış
tutumlar sergileyebilir. Bunun en somut
örneği geçtiğimiz aylarda televizyon kanallarında
gösterilen devrik lider Saddam’ın
idam görüntülerini izleyen ve bu görüntü-
leri bir oyun olarak algılayan bazı çocukların,
gördüklerinin etkisiyle boyunlarına ip
geçirip ölmeleridir. Bu örnekle televizyonun
bir çocuğun hayatında ne derece
önemli bir yeri olduğu açıkça görülmektedir.
Ayrıca uzun saatler televizyon karşı-
sında kalan çocuk giderek düşünme ve
yorum yapabilme yeteneklerini yitirir.
Programların bir çoğunda kullanılan yanlış
ifadeleri, argo sözcükleri benimser ve toplumsal
hayatta kullanmaya başlar. En
önemlisi de televizyon karşısında izlediği
şiddet içerikli programlar sonucunda şiddeti
günlük hayatın bir parçası kabul ederek
şiddete yönelebilir. Bu da çocuğun
toplumsallaşmasında son derece olumsuz
etkilere yol açabilmektedir.
Televizyonun Çocuğun Beslenme
Alışkanlıklarına Olan Etkileri
Televizyonun çocuklar üzerindeki bir
etkisi de beslenme alışkanlıklarına yöneliktir.
Kentsel yaşam tarzının ve medyatik
etkilerin, geleneksel beslenme alış-
kanlıklarını hızla değiştirdiği bir gerçektir.
Günümüzde fast-food tarzı beslenme
ve hazır gıdaların tüketimi giderek
günlük beslenmenin büyük bir bölümü-
nü oluşturmaktadır. Konuyla ilgili olarak
Doğan ve Söz’ün (2006:56-69) görüş-
leri ise şu şekildedir:
Çocukların sağlıklı beslenmesi, dolayı-
sıyla sağlıklı bireyler ve giderek sağlıklı
bir toplum anlamına gelmektedir. Medyanın
toplumu yönlendirme ve ikna etme
gücü, ailelerin özellikle çocukların
beslenme alışkanlıkları ile besin ürünleri
satın alma ve tüketme kararlarını pozitif
veya negatif etkilemektedir< Özellikle
televizyonda yayınlanan hazır gıda reklamları
bu yaş grubu çocuklara yönelik
mesajlar içermektedir. Bu etkisi ise onları
reklamı yapılan gıda ürününe sahip
olmaya yönlendirmektedir. Sağlıklı beslenme
alışkanlıkları yerini tek tip ve çe-
şitli katkı maddeleri içeren fast-food veya
benzeri beslenme şekline bırakmaktadır.
Televizyon izleme süresinin artması
beraberinde fiziksel aktivitenin
azalmasını ve öğün dışı fazla hazır gıda
tüketilmesinin artmasını getirmektedir.
Bu durum ise çocuklarda obezite riskini
artırmaktadır.
Yine herhangi bir besin maddesini sevmeyen
bir çocuk, o besin maddesinin reklamlarını
televizyonda izlediğinde, bir süre
sonra reklamın etkisinde kalarak o besini
yemeye başlayabilmektedir. Şeker bakı-
mından zengin, protein bakımından fakir
gıdaların, birçok katkı maddesini bünyesinde
barındıran gıda ürünlerinin televizyondaki
reklamları çocukları satın almaya
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
38
yönlendirmektedir. Çocukların sağlıklı
beslenme alışkanlığı edinmeleri, ancak
ailelerin bilinçlendirilmeleri ve çevresel
faktörlerin pozitif olmasıyla mümkün olacaktır.
Televizyonun Çocuğun ZihinselDuygusal-Psikolojik
ve Fiziksel Gelişimine
Olan Etkileri
Televizyonun çocuğun zihinsel ve duygusal
gelişimine olan etkilerinde, bazı televizyon
programları çocuğun zihinsel ve
duygusal gelişimi için yararlı olabilirken,
bazıları ise önemli sorunları beraberinde
getirebilmektedir. Araştırmalar çocukların
televizyon sayesinde birçok zihinsel beceriyi
öğrendiklerini göstermektedir. Özellikle
okul öncesi döneme yönelik hazırlanan
programları izleyen çocukların daha fazla
sıfat, eylem, isim bilgisine ve sözcük da-
ğarcığına sahip oldukları, aşırı derecede
televizyon izleyen çocukların ise diğer
faaliyetlerinin engellendiği, hareketsiz
kaldıkları ve diğer çocuklarla iletişim kurmakta
güçlük çektikleri gözlemlenmektedir.
Televizyona düşkün çocukların zihinsel ve
duygusal gelişimlerinde de sorunlar gözlenebilmektedir.Bu
çocukların öğrendikleri
bilgileri yorumlayamadıkları ya da karşı-
laştıkları olaylar arasında neden-sonuç
ilişkisi kuramadıkları bir gerçektir.
Öztürk’ün (2006:9) de ifade ettiği gibi; ‚Kitap
okumak ve ders çalışmak gibi zihinsel
çaba gerektiren işlerden hoşlanmazlar.
Televizyon karşısında daima alıcı durumunda
oldukları için konuşmaya ihtiyaç
duymamakta, dolayısıyla dil becerileri
gelişmemektedir. Dil becerileri zayıf oldu-
ğu için başkalarıyla diyalog kuramaz, duygularını
ve düşüncelerini doğru ifade edemezler.‛
Yine aşırı derecede televizyon izleyen çocuklarda
olumsuz psikolojik gelişimler
görülmektedir. Hırçınlık, huzursuzluk,
korku, endişe gibi davranış değişiklikleri,
çocukların başlıca sıkıntıları olarak ön plana
çıkabilmektedir. Fiziksel gelişimine olan
etkilerine bakıldığında, uzun süre televizyon
karşısında oturan çocukların yatma
saatlerinin geciktiği ve uyku probleminin
ortaya çıktığı görülmektedir. Çocukların
saatlerce televizyon karşısında oturmaları
hareketsizliğe ve sonucunda şişmanlamalarına
yol açmakta ve sürekli yorgunluk hissetmelerine
neden olmaktadır. Yine uzun
süre yere yüzü koyun yatıp, dirseklerini
yere dayayarak kıpırdamadan televizyon
izleyen çocuklar, eklem rahatsızlıkları çekebilmektedirler.
Televizyondaki Şiddetin Çocuklar Üzerindeki
Etkileri
Günümüzde şiddet olgusu toplumsal bir
sorun olarak günlük yaşamın her alanında
karşımıza çıkmaktadır. Özellikle aile bireyleri
arasında, arkadaş ilişkilerinde okullarda,
iş yerlerinde ya da medyada sıklıkla
rastladığımız şiddet olgusu insan yaşamı
açısından oldukça önemli bir konudur.
Şiddet en geniş şekliyle saldırganlıkla
bağlantılı fiziksel ya da sözel bir davranış
biçimi olarak tanımlanabilir. Bu anlamda
şiddet, ‚bir nesne ya da kişiye doğru ye-
ğin ve yönlendirilmiş (patolojik durumlar
dışında) yönlendirilişi kişinin istemediği
ve o kişiyi tahrip edici, yıpratıcı bir eylemi
kimi zaman da eylemden kaçınmayı veya
eylemsizliği içerir‛ (Mutlu,1997:55). Gö-
rüldüğü gibi fiziksel anlamdaki her türlü
saldırı şiddet tanımının unsurları arasında
yer almaktadır, yine fiziksel olmayan, bazı
sözlü davranışların da bu tanımın kapsamına
girdiği görülmektedir. Sessiz, tepki-
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
39
siz kalma, geriye çekilme gibi eylemsizlik
durumları da, ilişkinin bağlamına ve niteliğine
bağlı olarak şiddet gösterisi olarak
kabul edilebilir
İnsan yaşamında derin izler açabilen bu
olguyu Zuhal Batlaş (2004:89) şu şekilde
tanımlamaktadır: ‚Şiddet, insanların psikolojik
veya fizyolojik düzeyde zarar görmesinden,
yaralanmasına ve giderek sakat
kalmalarına hatta hayatlarını kaybetmelerine
sebep olan bireysel ve toplu hareketlerdir.
Biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler,
saldırgan şiddetin ortaya çıkmasında
rol oynamaktadır.‛ Yine Batlaş konuyla
ilgili teorik yaklaşımlarda saldırganlığın
insan psikolojisinin temelleri, gelişim teorileri
ve sosyal öğrenme teorileri açısından
değerlendirildiğini belirtmektedir.
‚Fiziksel (özel) şiddetin yanında özellikle
günümüz toplumları için geçerli olan ve
eylem öncesinde programlı, hazırlıklı, akıl
ve birliktelikle harmanlanarak ortaya
konmuş kolektif şiddet kavramı, bugünün
uluslararası siyasal dengelerinin oluşmasında
ya da oluşuyor olmasında önemli
bir etkendir‛ (Dinçer & Yılmazkol, 2004:
101). Örneğin grevler, ayaklanmalar,
ihtilaller, soykırımlar ve savaşlar bu kavram
içinde yer almaktadır.
Yapılan çalışmalar ve araştırmalar televizyonun
şiddeti uyarıcı etkisi olduğunu göstermektedir.
Bu bir toplumsal etkileşim
sürecidir. Çünkü örneğin televizyon haberlerindeki
saldırgan davranış modellerinin
izlenmesi; izleyiciyi onlar gibi davranmaya
itmektedir. Haberlerde şiddeti gören çocuklar,
farklı şiddet yöntemlerinden haberdar
olabilmektedirler. Cinayet, saldırı,
tecavüz, savaş gibi içeriğe sahip haberleri
izlemek; çocukları bu gibi olaylara karşı
duyarsızlaştırabilmektedir. Böylece çocuklar
toplumsal yaşamda saldırganlığın kabul
edilebilir bir davranış olduğuna inanmaya
başlayabilmektedirler. Yine yapılan araş-
tırmalar televizyonun tek başına şiddete
yöneltmediğini, ancak özendirdiğini ve
arttırdığını göstermektedir. Şiddet olgusunun
yer aldığı görüntüler, sadece çocuklara
değil, tüm yaş gruplarına yönelik programlarda
yer almaktadır. Şiddet, haberlerden
filmlere, dizilerden çizgi filmlere dek her
yerde yaşamın bir parçası olarak sunulmaktadır.
Bu da şiddetin sıradanlaştırılması
ve önemsenmemesi gibi çok tehlikeli bir
gelişmeyi de beraberinde getirmektedir.
Öte yandan çocukların televizyon izleyebilecekleri
saatlerde şiddet özendirici programlar
yayınlanmaktadır. Çocuklar şiddet
içeren görüntülerden çok fazla etkilenmektedirler.
Sözlü ve görüntülü şiddet, yabancı
sinema ve çizgi filmlerde daha çok yoğunlaşmaktadır.
Çocuklar bedensel saldırı,
korkutma, yıkma, yakma, patlama gibi
şiddet türünden daha çok etkilenmektedirler.
Ne yazık ki çocuklara yönelik her türlü
program seçiminde konuyla ilgili uzman
görüşüne yer verilmemektedir ve aileler
çocuklarının şiddet içeren programları
izleyip izlemediğini kontrol edememektedirler.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun
(RTÜK), Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile
birlikte yaptığı araştırma, televizyondaki
şiddet gerçeğini gözler önüne sermiştir.
1638 anne-baba ile görüşülerek yapılan, TV
Program İçeriklerinin Çocuk ve Gençler Üzerindeki
Etkileri (Milliyet, 2006) konulu araş-
tırmanın sonuçları şu şekilde yorumlanabilir:
Araştırmada anne babalar, çocukların
şiddet ve korkudan etkilenme düzeyini
‘en yüksek’ olarak nitelemişlerdir. Erkek
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
40
çocukları olumsuz davranışlardan kız
çocuklarına göre daha fazla etkilenirken,
kız çocukları korku içerikli yapımların
etkisinde kalmaktadırlar. Çocuklar
günde 3-4 saat televizyon izlemektedirler.
6-17 yaş arasındaki çocuklar ve
gençlerin okul dışındaki birinci etkinliği
televizyon izlemektir. Çocuklar yılda
yaklaşık 900 saati okulda, 1500 saati
televizyon karşısında geçirmektedir. Bu
durum da son derece düşündürücüdür.
İlköğretim çağını tamamlamış bir çocuk,
yaklaşık 100 bin şiddet sahnesi, 8 bin
ölüm ya da öldürülme sahnesi izlemektedir.
5 çocuktan birinin odasında televizyon
bulunuyor ya da çocuklar televizyon
bulunan odada yatıyor. Medyada
izledikleri şiddet arttıkça çocuklar,
daha fazla saldırgan davranış sergiliyor,
düşmanlık duyguları besleniyor, başkalarının
çektiği acı ve eziyete karşı duyarsızlaşıyor,
şiddeti arzular hale geliyor,
kaygı ve uyku bozuklukları görü-
lüyor. Çocukların izlediği korkutucu
içerik, ayrılık kaygısına yol açıyor, uykudaki
kabusları ve diğer korkuları
artıyor. Araştırmanın bir diğer sonucuna
göre ise; dünyanın tehlikeli ve korkunç
bir yer olduğu inancı gelişiyor,
çocuklar kolay incinebilir hale geliyor.
TV’deki cinselliğin şiddetle birlikte yer
alması küçük çocukların cinselliği yanlış
yorumlamalarına neden oluyor, çocukların
izledikleri yetişkin cinsel davranış-
lar, huzursuzluk ve utanma duygusuna
neden oluyor. Ayrımcılık, alkol, sigara
ve madde kullanımı, suç davranışları,
kaba, bayağı ve küfürlü konuşmalar
özellikle çocuk ve gençlerin beğendikleri
karakterler tarafından sergileniyorsa
taklit etme artıyor.
Televizyon ile şiddet arasındaki ilişki bir
başka açıdan ele alınırsa; kitle iletişim araş-
tırmacılarından George Gerbner, televizyonlardaki
şiddet olaylarını, güç oyununun
kurallarını göstermeye ve mevcut toplumsal
düzeni pekiştirmeye yardımcı en
basit ve en ucuz dramatik araç olarak görmektedir.
Gerbner’in ‘TV ve Kültürel Göstergeler’
konulu çalışmasında; gerçek dünyanın
çarpıtılarak verilmesi de TV’de yer
alan şiddetin gerçek yaşamda yer alandan
on kat fazla olduğu gibi bulgulara yer
vermiştir. İnceoğlu’nun (2000: 14) ifade
ettiği gibi;
Büyük ölçüde toplumsallaşma sürecini
tamamlamış olan yetişkinler saldırgan
davranışları izlerken suçluluk ve
anksiyete duyabilmekte, bunun sonucu
olarak da saldırgan eğilimlerini denetleyebilmektedirler.
Oysa küçükler, yeterince
toplumsallaşamadıkları için saldırganlık
eğilimlerini denetleyemedikleri
gibi gördüklerini de taklit etmeye çalışmaktadırlar.
Şiddetten en çok etkilenen
en korumasız kesim olan çocuklardır.
Her çocuk kendi kişiliği doğrultusunda
etkilenmekte; örneğin korkak bir
çocuk saldırgan sahneleri izleyince saldırgan,
vurucu kırıcı olmamakta, tersine
korku ve ürkekliği artmaktadır. Diğer
yandan, Terminatör veya Rambo gibi
kahramanlar, ‘sorun çözücü’ olarak algı-
lanmakta, Tom ve Jerry gibi çizgi kahramanlar
ise sevimlilik maskesi altında
şiddet eylemlerini gerçekleştirmektedirler.
Nitekim 1970’li yılların Heidi, Şeker Kız gibi
sevgi gereksinimini işleyen çizgi filmlerin
yerini 1980’lerde Robocop, Ninja Kaplumba-
ğalar, Voltron
filmlerde iyiler ve kötüler vardır. Kötüler
çok hırslı, acımasız ve saldırgandırlar. Örneğin
dünyanın pek çok ülkesinde yayınlanan
Power Rangers çok sayıda çocuğu
ekran başına toplayabilmektedir, ancak bu
program Brezilya’da çocukların sorunlarını
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
41
çözmek için şiddete başvurdukları gerek-
çesiyle yayından kaldırılmıştır.
Türkiye’de çocuklara yönelik şiddetin ve
diğer olumsuz olayların yaşanması ve bunların
televizyonda yer alması; basın meslek
ilkelerinin dikkate alınmadığı haberleri
yapılması çocuklar üzerinde derin izler
bırakabilmektedir. Haberlerin şiddet, kan,
kavga, savaş gibi kavramlarla insanlara
sunulması ve bunların çocuklar tarafından
da izleneceğinin hesaba katılmaması, haber
denilince çocukların aklına olumsuz olayların
gelmesine neden olmaktadır. Bazen
çocukların olmaması gereken programlarda
yer aldığı ve yayıncılar tarafından da
kullanıldığı görülmektedir. Her gün ekranlarda
çocuklara yönelik tecavüz haberleri
veya çocukların pornografi aracı olarak
kullanılması gibi gelişmelerle karşılaşılmaktadır.
Toplumun bilgilenmesi ve yaşanan
olaylardan ders alınması iddiasıyla bu
görüntülerin ekranların en çok izlenen
saatlerinde yayınlanması çocukların psikolojilerini
bozmaktadır. Günümüzde toplumun
geleceği olan çocukların sağlıklı geli-
şim ve büyümelerini engelleyen, toplumda
yer edinmelerini zorlaştıran ve haya bakış
açılarını olumsuz etkileyen yayınların varlığını
koruması ve bunların medya tarafından
eleştirilmemesi söz konusudur. Hatta
kitle iletişim araçları, olumsuz yayınların
reklamını ve tanıtımını yaparak bu yayınlara
destek vermektedir.
Temelde haber verme, eğitme ve eğlendirme
işlevlerini içeren, kitlelere değişik tür
ve amaçlarla hazırlanmış programlar aracı-
lığıyla sürekli mesajlar ileten televizyon,
görüntü ve sesi birlikte veren bir kitle ileti-
şim aracıdır. Ayrıca televizyon görüntünün
istenilen çıkarlar doğrultusunda kullanıldığı
bir araçtır. Bu açıdan şiddet içerikli
haberlerin çekiminde muhabirler meslek
ilkelerini dikkate alarak hareket etmelidir.
Türkiye’de ve dünyada binlerce olay ya-
şanmaktadır. Bu olayların kamuoyuna
aktarılmasında muhabirlere önemli görevler
düşmektedir. Bu olayları çocukların da
izledikleri ve etkilendikleri düşünüldü-
ğünde şiddet, kavga ve korku dolu haberler
ekrana getirilirken yasal önlemler ve
meslek ilkeleri dikkate alınmalıdır. Örne-
ğin adliyelerde özellikle şiddet ve gerilim
dolu anlar yaşanmaktadır. Adliyelerin
girişinde ya da çıkışında kavga eden insanların
görüntüleri ekranlara taşınmamalıdır.
İnsanların, yaralı ve kanlı görüntüleri ekranlara
getirilmemelidir. Bir ailede yaşanan
olumsuz gelişmeler sonrasında psikolojik
sorunlar yaşayan ebeveynlerin çocuklarına
veya çevrelerindeki insanlara yönelik gösterdikleri
şiddet dolu davranışlar ile çocukların
dövülme görüntüleri ekranlara getirilmemelidir.
Toplumda suçlu olarak görü-
len insanların linç edilme sahnelerinin zaman
zaman ekranlara gelmesi ve bu görüntülerin
ayrıntılarına kadar uzun dakikalar
yayında kalması yine şiddetin içine çocukları
çekmektedir. Medyanın bu tutumu
nedeniyle çocukların akılları karışmaktadır
ve toplumsal yaşamda çocuklarda saldırgan
davranışlar görülebilmektedir. Yine
örneğin gösterime giren filmlerin şiddet
dolu sahnelerine tanıtım amacıyla haberlerde
yer verilmesi çocukları olumsuz etkileyebilmektedir.
Son zamanlarda her sokakta
yürüyen insanın başına gelebilecek
kapkaç veya gasp gibi olayların da ekranlara
getirilmesindeki görüntülere dikkat
edilmelidir. Bu tip olayların birebir verilmesinden
kaçınması gereken yayıncılar,
çocukların bu görüntülerden etkileneceğini
unutmamalıdır. Çocukluğunda şiddet dolu
haberleri izleyen çocuklar, ileride üzücü
olayların, olumsuz gelişmelerin birer par-
çası olabilmektedirler. Televizyonda yer
alan programların hem yayıncılık ilkeleri
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
42
hem de çocuk hakları doğrultusunda hazırlanması
gerekmektedir. Olumsuz içerikli
haberlerde ve diğer programlarda çocukların
isimlerinin açıklanması ve çocukların
görüntülerinin yayınlanması yasalar tarafından
engellenmiştir. Mağdur edilmiş
çocukların daha fazla zarar görmemeleri
için, oluşturulan yasal düzenlemelere Türkiye’deki
televizyon kanalları uymak zorundadırlar.
Bu noktada yayıncıların temel
görevi, çocukların ve gençlerin rencide
edildiği, suçlandığı, mağdur durumda
yansıtıldığı haberleri vermekten çok; çocukları
bilgilendirici, eğitici ve yönlendirici
haberleri vermek olmalıdır.
SONUÇ VE TARTIŞMA
Çocukları televizyonun olumsuz etkilerinden
korumak için ailelere, yasa koyuculara
ve yayıncılara son derece önemli görevler
düşmektedir. Bu bağlamda çocukların istenmeyen,
olumsuzluk içeren programları
izlemelerini önlemek için bazı ülkelerde VChip
(violence chip) -kanal içi kapatma
yöntemleri- uygulanmaktadır. Bazı ‚ülkeler
düzenlemelerden yola çıkarak çocukları
televizyonun zararlı yayınlarından korumaları
adına genellikle saat ayarlaması,
görsel ikon kullanımı, sesli uyarı ve özdenetim
sistemlerini kullanmaktadırlar‛(Çakır,
2004:473). Ülkemizde de bu tip
düzenlemelere gidilmesine rağmen, televizyon
yayıncılığı alanında birçok sıkıntı
yaşanmaya devam etmektedir.
Çocuğun televizyon programlarından
olumsuz etkilenmemesi için ailelere önemli
görevler düşmektedir. Bunlar; Ertürk’ün
(2004: 276-277) çalışmasında belirttiği gibi
çocuğun;
1. televizyon izleme davranışını günde
bir-iki saatle sınırlandırmak
2. televizyonda neyi seyrettiğinden
haberdar olmak için içerikleri kontrol
etmek
3. televizyonda gördüğü ve anlayamadığı
şeyleri açıklamak
4. televizyon önünde yalnız kalmasını
önlemek
5. televizyonu bir ödül ceza aracı olarak
görmemesine zemin hazırlamamak
6. televizyondan bir çocuk bakıcısı
olarak yararlanmasına fırsat vermemek
7. televizyon izleyerek bütün boş zamanını
doldurmasına izin vermemek
8. televizyonda sadece reklam ve video
kliplerle uyarılmasına izin vermemek
9. televizyon eşliğinde yemek yeme
alışkanlığını kazandırmamak
10. televizyonda izlediği belirlenmiş
programın bitiminde televizyonu kapamak.
Ancak bütün bunlar yerine getirilirken
ebeveynlere büyük sorumluluk düşmektedir.
Ebeveynler her şeyden önce çocuklara
model olduklarını ve gereken durumlarda
kendi alışkanlıklarını çocuklarının
gelişimlerine bağlı olarak düzenlemeleri
gerektiğini unutmamalıdırlar.
Özel televizyonculuğun geliştiği günü-
müzde çocukların gelişimlerini olumsuz
etkileyebilecek durumların denetlenmesine
yönelik uygulamalarda bazı sıkıntılar ya-
şanmaktadır. Televizyon programlarında
suça ve toplumsal normlara aykırı davranışlara
yer verilmemelidir. Çocukları
olumsuz etkileyecek yayın içeriklerinin
belirli bir denetimden geçmesi gerekmektedir.
Düzenlemelere ilişkin olarak da örneğin
RTÜK tarafından planlanan ve kanallarda
yayınlanan programların yanlış
amacı, formatı, içeriği, hedef kitlesi gibi
değişik özelliklerine göre çeşitli gruplandı-
rılmaları kanallarca dikkate alınmalı ve
yayın politikalarında yer almalıdır. Bu
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
43
durum bir programın anne-baba tarafından
içeriğinin bilinmesi ve ona göre çocuk tarafından
izlenmesinde bir sakınca olup olmadığına
karar verilmesi bakımından yararlı
olabilecektir.
Öte yandan televizyon kanallarının yetkililerine
de önemli görevler düşmektedir.
Ulusal ve bölgesel özel televizyonların yanı
sıra en başta TRT’nin eğitici, çocuğun gelişmesini
sağlayan ve doğru mesajlar veren
çocuk programlarının sayısını ve yayın
sürelerini arttırmaları gerekmektedir. Gerekirse
uzmanların çocuk programları hazırlanırken
psikolog, pedagog ve
psikiyatrislerin, bilim adamlarının görüşleri
ve önerileri dikkate alınmalıdır. Gelişmiş
ülkelerde televizyonlarda yayınlanan çocuk
eğitim programları incelenerek, bu
programlara benzer içerikte programlar
yayınlanmalıdır. ‚Okullarda da televizyondan
önemli ölçüde yararlanılmalı, çocuklara
belirli saatlerde, televizyonda eğitici
çocuk filmleri izletilmeli, daha ileriki
sınıflarda ise derslerin yapılmasında yardımcı
araç olarak kullanılmalıdır‛ (Gönenç
& Gönenç, 2004:395). Çocuklar bu sayede
işitsel olarak öğrenmeye çalıştığı dersleri,
televizyonda çeşitli örnek ve deneylerle
izlediğinde unutmayacağı bir biçimde öğ-
renme şansına sahip olabilmektedirler.
Televizyonun toplumun yararına, toplumun
hizmetinde bir kitle iletişim aracı olarak
önemini ve işlevselliğini koruyabilmesi
için eğitici içerikte programlara yer verilmesi
ve topluma yönelik nitelikli yayınların
gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu
tarz bir yaklaşım şüphesiz toplumların
geleceği olan çocukların da gelişimlerine
olumlu yönde yansıyacaktır.
KAYNAKLAR
Akbulut, N. (2001).Televizyon Çocukları, İ.Ü. İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı:11, 363-367.
Baltaş, Z. (2004). Şiddet Filmlerinde Çocuk Reklamları, I.Uluslararası Çocuk ve İletişim Konferansı,
88-97.
Çakır, H. (2004). Televizyonun Zararlı Yayınları Karşısında Çocukların Korunmalarına Yönelik
Yasal Düzenlemeler, İ.Ü.İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı:19, 471-487.
Dinçer, M.&Yılmazkol Ö. (2004). Çocuklar Şiddeti Nereden Öğreniyorlar?, I.Uluslararası Çocuk
ve İletişim Konferansı, 99-110.
Doğan, K. N.& Söz B. (2006). Televizyonun Çocukların Beslenme Alışkanlıklarına Etkisi, II.
Uluslararası Çocuk ve İletişim Kongresi, 55-70.
Edles, D. L. (2006) Uygulamalı Kültürel Sosyoloji, Cumhur Atay (Çeviren), İstanbul: Babil Yayınları.
(Orijinal kitabın basım yılı 2002)
Erdoğan, İ. &Korkmaz, A.(2001). Televizyon: Dünyaya Açılan Pencere?, Ankara Üniversitesi İletişim
Fakültesi Yıllık:1999, 169-198.
Ertürk, Y.D. (2004). Çocuk ve Televizyon Etkileşiminde Aile, I.Uluslararası Çocuk ve İletişim
Konferansı, 271-277.
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
44
Ertürk, Y.D. &Ayşen A.G. (2006). Çocuğunuzu Televizyona Teslim Etmeyin, İstanbul:Nobel Bası-
mevi.
Gönenç, Ö.&Gönenç, Y.A.(2004). Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri, I. Uluslararası Çocuk
ve İletişim Kongresi, 389-396.
İnceoğlu, G.Y.(2000, Ocak 17). Uluslararası Medyada Şiddet ve Çocuk-1, Barometre Gazetesi.
s.14.
Mutlu, E. (2005). Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya, Ankara:Ütopya Yayınevi.
Mutlu, E. (1997). Televizyon, Çocuklar ve Şiddet, İ.Ü. İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı:4, 41-77.
Öcel, N.( 2002). İletişim ve Çocuk, İstanbul: Emek Matbaacılık.
Önder, A.& Dağal, B.A.(2006). Okul Öncesi Çocukların Annelerinin ‘Benimle Oynar mısın?’
Çocuk Programını Kalite Kriterlerine Göre Değerlendirmesi, II.Uluslararası Çocuk ve İletişim
Kongresi, 171-184.
Öztürk, Ş. (2006). Televizyonda Şiddet İçerikli Yayınlar Karşısında Çocuğun Durumu, II. Uluslararası
Çocuk ve İletişim Kongresi, 3-22.
Pembecioğlu, N.(1997). Çocukluklarını Yitiren Çocuklar Üstüne, İ. Ü. İletişim Fakültesi Dergisi,
Sayı:6, 253-277.
Polat, O. (2001). Çocuk ve Şiddet, İstanbul:Der Yayınları.
Postman, N.(1994). Televizyon: Öldüren Eğlence, Osman Akınhay (Çeviren), İstanbul: Ayrıntı
Yayınları. (Orijinal kitabın basım yılı 1985)
900 Saat Okul, 1500 Saat TV. (2006, Nisan 21). Milliyet Gazetesi, s.17.
31
TELEVİZYONUN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Güven BÜYÜKBAYKAL*
Özet
Televizyon, ortaya çıktığı andan itibaren insanoğlunun hayatına her alanda girmiş ve vazgeçilmez bir
parçası haline gelmiştir. Televizyon hareket, ses, renk ve ışığı birleştirerek ilgi çekmekte; birden fazla
duyuya yöneldiği için de etkisi artmaktadır. Toplumun en küçük bireyleri olan çocuklar da, günümü-
zün en yaygın ve etkin kitle iletişim aracı olan televizyondan etkilenmektedirler. Çocukların yaşına,
gelişimine, ailesel ve çevresel faktörlerine, izledikleri program içeriklerine bağlı olarak televizyondan
etkilenme düzeylerinin farklılaştığı görülmektedir. Televizyonun etkileri ‘olumlu etkiler’ ve ‘olumsuz
etkiler’ şeklinde ikiye ayrılabilmektedir. Bu makalede televizyonun çocuğun toplumsallaşmasına, psikolojisine,
beslenme alışkanlıklarına, zihinsel-duygusal-fiziksel gelişimine olan etkileri irdelenmiştir.
Ayrıca Türkiye’de çocuklara yönelik şiddetin ve diğer olumsuz olayların yaşanması ve bunların televizyonda
yer alması, basın meslek ilkelerinin dikkate alınmadığı haberlerin yayınlanması çocuklar
üzerinde derin izler bırakabilmektedir. Haberlerin şiddet, kan, kavga ve savaş gibi kavramlarla insanlara
sunulması ve bunların çocuklar tarafından da izleneceğinin hesaba katılmaması, haber denilince
çocukların aklına olumsuz olguların gelmesine neden olmaktadır. Bu makalede televizyonun toplumun
yararına bir kitle iletişim aracı olarak işlevselliğini ve önemini koruyabilmesi için eğitici içerikte programlara
yer verilmesi ve çocuklara yönelik nitelikli yayınların gerçekleştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Anahtar sözcükler: Televizyon, çocuk, şiddet.
Abstract:The Effects of Television on Children
Television has penetrated almost all fields of human life and become an indispensable part of it since its
advent. Television entices us by combining action, sound, color and light. The fact that it addresses
several senses at a time increases the effect it produces. As the youngest individuals in a society,
children are also considerably influenced by TV, which is the most widespread and effective component
of the mass media. It is observed that children’s level of being influenced by TV shows variation
according to their age, development, family and environmental factors as well as the content of the
programs they watch. The effects of TV can be categorized as the ‘positive effects’ and the ‘negative
effects’. In this article, the effects of TV over the socialization, psychology, eating habits of children
along with their intellectual, emotional and physical development have been analyzed. Besides the
violence towards children along with the other negative events in Turkey and their reflections on TV as
well as the broadcasting of the news disregarding the Principles of Press Ethics produce pernicious
effects on children. Presentation of the news to the audience through the concepts of violence, blood,
fights; wars etc. by disregarding the fact that they can be watched by children as well causes the
emergence of negative concepts in children’s minds. In this article, it is stressed that in order to protect
* Yrd Doç.Dr.İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü.
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
32
the function and importance of TV as a significant element of mass media, there should be educative
programs along with the productions of good quality for children on TV.
Key words: Television, children, violence
...........................................
GİRİŞ
Toplumların geleceği olan çocuklar, gü-
nümüzün en yaygın ve etkin kitle iletişim
aracı olan televizyondan etkilenmektedirler.
Televizyondan etkilenme düzeyleri
çocukların yaşlarına, gelişimlerine, ailesel
ve çevresel faktörlerine, izledikleri programların
içeriklerine bağlı olarak farklılıklar
göstermektedir. Televizyonun çocuklar
üzerindeki etkileri, olumlu olduğu kadar
olumsuz da olabilmektedir. Çocuğun dış
dünyayı tanıması ve anlamlandırmasında
televizyonun olumlu etkileri vardır. Önemli
olan televizyonun doğru ve bilinçli bir
biçimde kullanılmasıdır. Ancak günümüzde
çocuklar çoğu zaman eğitici-öğretici
yayınlardan çok, ailelerinin tercih ettikleri
programları izlemektedirler. Televizyondan
gönderilen mesajlar karşısında korunmasız
olan çocuğun, yaşamının belli
dönemlerinde bu kaydedilen mesajlar açı-
ğa çıkmaktadır. Bazı televizyon programları
çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimine
olumlu etkilerde bulunurken bazıları ise
son derece olumsuz etkilere yol açabilmektedir.
En yaygın ve etkin toplumsallaştırma
araçlarından biri olan televizyon yanlış
kullanıldığında ise aile içi ve dışı toplumsal
ilişkileri en alt düzeye indirmesi bakımından
çocuğun toplumsallaşmasının baş
düşmanı olabilmektedir.
Televizyonun çocuklar üzerindeki etkilerinin
irdeleneceği bu çalışmada konuyla
ilgili olarak çeşitli kaynaklar taranarak,
televizyon ve çocuk olgusu ayrı başlıklarda
ele alınacaktır. Televizyonun çocuğun toplumsallaşmasına
olan etkisinin yanı sıra
çocukların zihinsel-duygusal-psikolojik ve
fiziksel gelişimlerine olan etkileri belirtilecektir.
Ayrıca günümüzde son derece
önemli olan bir diğer konu da televizyondaki
şiddetin çocuklar üzerindeki etkileridir.
Bu bağlamda şiddetin tanımı yapılarak,
çocukların televizyon programlarından
olumsuz etkilenmemesi için ailelere ve
televizyon kanallarına düşen görevlere de
yer verilecektir.
Televizyon Olgusu
Televizyon, ortaya çıktığı andan itibaren
insanoğlunun hayatına her alanda girmiş
ve vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.
Televizyon belli bir toplumsal yapı-
nın, ekonomik, siyasal, teknolojik ve
kültürel ürünüdür. Televizyonun ortaya
çıkması ve gelişmesi ait olduğu
yapının gereksinimlerine olduğu kadar
çıkışıyla birlikte oluşturulan veya
örneğin kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının
araştırmalarla desteklediği,
kişisel gereksinimlerin giderilmesine
bir yanıttır (Erdoğan&Alemdar,
2001:169).
Postman’a (1994:90) göre; en küçük çocuklar
dahi televizyon izlemekten men edilmezler.
En kötü yoksulluk bile televizyondan
vazgeçmeyi gerektirmez. En iyi
eğitim sistemi bile televizyonun belirleyiciliğinden
kurtulamaz. Ve en önemlisi,
kamuoyunu ilgilendiren hiçbir konu (politika,
haber, eğitim, din, bilim, spor) televizyonun
ilgi alanının dışında kalmaz.
Yani, halkın bu konuları kavrayış biçimi
tamamen televizyonun yönelimleriyle
şekillenmektedir.
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
33
Yine Postman’ın (1994:90) ifadesine
göre;
Televizyon daha ince yollarla da kumanda
merkezidir. Örneğin, diğer medya
araçlarından yararlanışımız ağırlıkla
televizyonun yönlendiriciliğiyle olmaktadır.
Telefon sisteminin nasıl kullanılacağını,
hangi filmlerin görüleceğini,
hangi kitap, kaset ve dergilerin alınaca-
ğını, hangi radyo programlarının dinleneceğini
televizyondan öğreniriz. Televizyon
iletişim ortamımızı, başka hiçbir
iletişim aracının gücünün yetmeyeceği
tarzlarda bizim adımıza düzenler.
Diğer kitle iletişim araçlarıyla karşılaştırıldığında
televizyonun ön plana çıktığı ve
her geçen gün teknolojik gelişmelere paralel
olarak kendini yenilediği ve bir çok
gereksinimi karşıladığı görülmektedir.
Televizyon temelde haber verme, eğitme
ve eğlendirme işlevlerini içeren, kitlelere
değişik tür ve amaçlarla hazırlanmış programlar
aracılığıyla sürekli mesajlar iletmektedir.
Gelişmiş ülkelerde enformasyon
kaynağı olarak görülen radyo ve özellikle
televizyonun enformasyon dağıtımındaki
önemi gün geçtikçe daha da artmaktadır.
Bu bağlamda belli bir toplumsal yapının,
ekonomik, siyasal, kültürel ve teknolojik
ürünü olan televizyon gündelik hayatın
ayrılmaz bir parçası olarak hızla yaygınlaşmaktadır.
Televizyonla insanın bütünleşmesi o kadar
yoğundur ki televizyonun aracılık işlevi
ortadan kalkmıştır.
Televizyon günlük yaşamımıza o kadar
yakından uyar ki ‘aracılık’ hissini yitiririz.
Böylece örneğin, Martin Luther King
suikastını ‘hatırlarız’; Rodnay King’in
dövülmesini ‘hatırlarız’; Fransa ve Brezilya
arasındaki 1998 futbol finalini ‘hatırlarız’.
Kafalarımızda bu anların canlı
görüntüleri vardır, öyle ki ‘John
Kennedy’nin vuruluşunu hatırlıyor musun?’
ya da ‘ilk aya inişi hatırlıyor musun?’
diye sorulduğunda ‘yo hayır, orada
değildim; ama olayın aracılı versiyonunu
hatırlıyorum’ yanıtını vermeyi dü-
şünmeyiz. ‘Evet, altıncı sınıftaydım, korkunçtu
değil mi? (ya da inanılmazdı, ya
da her neyse) deriz. Bu (ve çoğu) olaylarda
olayın aracılı ‘belleği’ ile ‘olayın’
kendisi tek ve aynıdır (Edles,2006:83).
Ayrıca televizyonun, hareket, renk ve sesi
birleştirerek ilgi çektiğini aynı zamanda
birden fazla duyuya yönelerek etkisini
arttırdığını söyleyebiliriz.
Çocuk Olgusu
Çocuğu tanımlamak gerekirse, ‚0-18 yaş
arasında olan tüm bireyler genelde tüm
toplumlarda çocuk olarak kabul edilirler.
18 yaş ise yetişkinliğin, ergenliğin sınırı
olarak görülür‛ (Pembecioğlu, 1997: 253).
Yine bir başka tanıma göre çocuk; ‚bebeklik
çağı ile ergenlik çağı arasındaki gelişme
döneminde bulunan insan. Çocukluk, çocuk
olma durumu, insan hayatının bebeklik
ile ergenlik arasındaki dönemi. Çocuklar
negatif bir şekilde yetişkin olmayanlar
olarak tanımlanmaktadır‛ (Polat, 2001:62).
Toplumun çocuğu tanımlayışı ise toplumdan
topluma farklılık göstermektedir.
‚Toplum çocuğu kendi yapısında ona verdiği
değerle tanımlamaktadır. Kimi toplumlar
için çocuk üretimin bir parçası, iş
gücü olarak toplumun işlevsel öğeler yüklediği
birimlerinden biridir. Kimi toplumlar
için ise, çocuk, dışlanan toplumsal ve
bireysel olarak değer verilmeyen bir konumdadır‛(Öcel,
2002:29).
Çocuğun farklı açılardan gelişim sürecinde
televizyonun etkilerine bakmadan önce;
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
34
gelişim kavramını ve çocuğun gelişim sü-
recini tanımlamak gerekmektedir.
Gelişim, organizmada iç ve dış etkenler sonucu,
birbirine bağlı ve düzenli biçimde ortaya
çıkan, ilerleyici bir dizi değişiklikler
olarak tanımlanır<Gelişim genel anlamda
bilişsel, psikososyal ve fiziksel olmak üzere
üç alanda oluşur. Gelişim alanları birbirleriyle
doğrudan veya karmaşık yollardan
etkileşim içindedir. Sağlıklı çocuklarda gelişim
bu üç alandaki karşılıklı etkileşim sü-
recinde gerçekleşir<Çocuk bu üç alandaki
etkileşim sonucu gelişimini tamamlamaktadır.
Gelişim üzerine etki eden etkenler biyolojik
(olgunlaşma) ve çevresel etkenler
(sosyalleşme) olarak sınıflanmaktadır. Televizyonun
da içinde olduğu kitle iletişim
araçları, çocuk gelişimine çevresel etkenler
kategorisinde etki etmektedir (Ertürk &
Gül, 2006:19-20).
Bilişsel alan zihinsel-algısal, psikososyal
alan da duygusal alan olarak tanımlanabilmektedir.
Genel olarak çocuğun gelişim sürecine
bakıldığında dört ayrı dönem görülmektedir:
-Bebeklik dönemi (0-2 yaş)
-İlk çocukluk dönemi (3-6 yaş)
-Son çocukluk dönemi (7-11 yaş)
-Ergenlik dönemi (12-18 yaş)
Çocukluk dönemi genellikle bireyin anne
ve babasına bağlı olmak durumunda oldu-
ğu dönemdir. Duygusal ve toplumsal etkileşim
ve iletişimin güçlü olduğu aile ortamında
yetişen çocuklar çoğunlukla dengeli
ve sağlam bir kişilik yapısı sergilerler. Aile
çocuğun ilk toplumsal deneyimlerini kazandığı
kurumdur. Bireyin topluma karşı
tutum ve davranışları, geniş ölçüde çocuk
yıllarındaki öğrenme deneyimlerine bağlı-
dır. Çocuğa yönelik tutum ve davranışlar,
çocuğun gelişiminde ve ileriki yaşantısında
büyük önem taşır. Çocuğun aile fertleriyle
olan ilişkisi, tüm yaşama karşı aldığı tutum
ve davranışların temellerini oluşturur.
Örneğin aile içindeki iletişim ve yakın çevre
ile olan etkileşim çocuğun güvensiz ve
endişeli oluşunda önemli rol oynayabilece-
ği gibi özgüveni olan, kendisiyle barışık bir
birey olarak yetişmesinde de etkili olabilmektedir.
Çocuğun gelişiminde olumlu bir
çevre yaratmak, sevgi dolu ve anlayışlı bir
yaklaşıma bağlıdır. Böyle bir yaklaşımdan
uzak yetişen çocuk ileriki yaşantısında
olumsuz davranışlar sergileyebilmektedir.
Televizyonun Çocuklar Üzerindeki
Etkileri
Toplumun en küçük bireyleri olan çocuklar,
günümüzün en yaygın ve etkin kitle
iletişim aracı olan televizyondan etkilenmektedir.
Farklı ailelerden dolayısıyla ekonomiksosyal-psikolojik-kültürel
yapıları ve bireysel
özellikleri farklı çocukların televizyondan
aldıkları ve bundan etkilenme şiddetleri
değişkenlik göstermektedir. Bir çocuğun
yaşı, televizyonda hangi programları seyrettiği,
ne kadar süre televizyonun önünde
kaldığı, kimlerle birlikte bu etkileşimi paylaştığı
gibi pek çok etken, televizyon çocuk
etkileşiminde değişken faktörler olarak kar-
şımıza çıkmaktadır. Örneğin bazı araştırmalara
göre, gelişmiş ülkelerde çocukların
%30’u her gün en az 3 saat 28 dakika televizyon
izliyor, iki yaşında televizyonu açıp
kapatabiliyorlar, çocuklar orta öğrenimleri
süresince 12 bin saat okulda, 15 bin saati de
televizyon önünde geçirmekteler (Ertürk,
2004:271).
Kimi uzmanlara göre televizyonun çocukları
bu derece etkisi altına almasında tek
etken çocukların televizyon programlarına
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
35
olan düşkünlüğü değildir. Sürekli çalışmak
zorunda olan ebeveynlerin ilgisizliği ve
zamansızlığı çocukları televizyona yöneltmektedir.
Çocukların uzun saatler televizyon
karşısında kalmalarında çocuklara
yönelik yayınların arttırılması ve etkinleştirilmesi
de büyük önem taşımaktadır.
Televizyonun çocuklar üzerindeki belli
başlı etkileri şu şekilde sıralanabilir: Tüketim
toplumu bireyi olmaları üzerine etkileri,
cinsel kimliğin oluşması ve karşı cinsle
olan ilişkiler üzerine etkisi, anne-baba ile
ilişkisi üzerine etkisi, şiddet eğilimlerine
etkisi, okumaya, düşünmeye ve başarıya
etkisi, kültürel yabancılaşmaya ve dildeki
yozlaşmaya etkisi, kendi kimliklerinin olu-
şumuna etkisi ve çocukluğun yitirilişine
etkisi.
Televizyonun etkileri olumlu ve olumsuz
etkiler şeklinde ayrılabilmektedir. Televizyon
izleyen çocuklarda öncelikli olarak
ders çalışmaya karşı isteksizlik, okuma
alışkanlığının yerleşmemesi, şiddete baş-
vurma ve saldırganlığın artması, kendini
doğru bir biçimde ifade edememe, kendini
televizyondan izlediği kahramanın yerine
koyarak gerçeklerden uzaklaşma, toplumsal
ilişkilerde güçlüklerle karşılaşma ve
uzun süre televizyon karşısında kalmanın
yarattığı çeşitli sağlık sorunları televizyonun
olumsuz etkilerinin birer sonucudur.
Günümüzde bir çok etkisi olduğu bilinen
televizyonun gelişmekte olan çocuk
beyni için taşıdığı olumsuz etki, çocukların
televizyon izleme alışkanlıklarının
kontrol edilmesi gereğini ortaya koymuştur.
Çocukların dikkatlerini toparlayabilme
sürelerinin kısalığı da göz
önüne alınacak olursa, televizyonda
hızla akan görüntüler çocuklarda konsantrasyon
ve dikkat dağınıklığı oluş-
masına neden olabilmektedir.
Ertürk’ün(2004:274) de belirttiği gibi;
Televizyonda görülen bombardıman
şeklinde hızlı geçen şeyler
(örn:fragmanlar, reklamlar) çocuğun
hızlı geçişler yapmasına ve yapılanmamış
yanlış malzemeler almasına neden
olur. Böylece dikkat süreklilik kazanmak
yerine parçalanır ve kaybolur. Çocuk
içsel olarak anlamlar kuramadığı
için bir şeyler inşa edememeye başlar.
Böylece televizyona teslim olan çocuk
dikkatini toparlayamaz ve gerçek ya-
şamdaki katılımcılıktan, televizyon kar-
şısında pasif izleyici haline geçer. Beyin
araştırmacıları, aşırı televizyon seyretmenin
beyin bağlantılarını engellediğini
ileri sürmektedirler. Bir yetişkinin beyniyle
aynı yapıda olmayan çocuk beyni
gerekli bağlantıları oluşturamadığı için
kopuk ve kesik dikkat aralıkları geliştirir.
Eğer günde 2-4 saatten fazla televizyon
seyrederse beyin fonksiyonları uyu-
şarak bağlantılar tembelleşir ve televizyonun
uyuşturucu etkisi ile beyin tek
bir konuda odaklaşamayarak konudan
konuya atlar hale gelir ve dikkat sürekliliğini
kaybeder.
Burada televizyonun çocuklar üzerinde ne
derece olumsuz etkisi olduğu açıkça belirtilmektedir.
Ebeveynler tarafından belki de
çok fazla üzerinde durulmayan bu olumsuz
etki çocuklarda algılama ve bir konuya
odaklanamama gibi sorunlara neden olabilmektedir.
Hatta küçük yaşlardan itibaren
çok fazla televizyon karşısında zaman
geçiren çocuklarda geç konuşma ya da
cümle kuramama gibi sorunlarla da karşı-
laşılabilmektedir. Bu sorunlar daha ileriki
yaşlarda, örneğin okul çağındaki çocuklarda
da derslere ilgisizlik ve algılama güçlü-
ğü şeklinde kendini göstermektedir.
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
36
Günümüzde televizyonun okumayı etkilediği
yadsınamaz bir gerçektir. Çocuklara
yönelik yayınların çeşitliliği onları kitap
okumak yerine, televizyona bağlamaktadır.
Televizyonun görselliği çocukları fazlasıyla
etkilemekte ve böylece her geçen sene çocuklar
daha fazla televizyon izlemekte,
daha az kitap okumaktadırlar. Çocukların
büyük bir çoğunluğu zamanını ailesiyle,
arkadaşlarıyla geçirmek, sosyal etkinliklerde
bulunmak, dersleriyle ilgilenmek ya da
okumak yerine televizyon izleyerek geçirmektedirler.
Akbulut’un (2001:366) konuyla ilgili
görüşleri ise şu şekildedir; ‚Televizyon
çocukları bugün ‘çocuk edebiyatı’na
yönelmemektedir. Önceki nesiller gibi
eski öyküleri, geleneksel hikayeleri bilmemektedirler.
Okudukları kitaplar
oynadıkları oyuncaklar genellikle televizyon
kahramanları, canavarları, robotları
vb.’dir.‛
Önder ve Dağal’a (2006:174) göre ise;
Olumsuz içerikli programların yanı sıra;
bazı televizyon programlarının çocukta istenen
sosyal davranışı geliştirme, paylaş-
ma, yardımlaşma duygusunu aşılama, zihinsel
gelişim sürecini hızlandırma, erken,
etkin ve çabuk öğrenmeyi geliştirme, bilinmeyen
dünyaları keşfettirme, başka insanlarla
duygudaşlık kurabilme, dil gelişimini
hızlandırma gibi çocuğun birey olarak
gelişimine büyük katkıları vardır (Önder &
Dağal, 2006:174).
Çocuğu pasifize ettiği şeklinde eleştiriye
uğrayan televizyonun, eğitsel içerikli programları
çocuğu aktif bir biçimde fiziksel ve
zihinsel bir biçimde çabaya yönlendirebilmektedir.
İzlenilen programın içeriği ve ne
kadar süreyle izlendiği, çocuğun başarı
performansını etkileyebilmektedir. Eğer
televizyon doğru ve bilinçli bir biçimde
kullanılırsa, eğitsel içerikli programlarla
çocuğun dikkatini yoğunlaştırma süresini
arttırabilmektedir.
Yine televizyonun olumlu etkileri ele alındığında,
Özellikle etkileşimli televizyon yayıncılığının,
yani izleyicinin yayın sırasında
elindeki uzaktan kumanda cihazıyla
içeriği seçme (örneğin bir şarkının
seçimi), bilgi üretimine katılma
(örneğin bir matematik probleminin
çözülmesi), öyküye müdahil olma
(örneğin herhangi bir film ya da dizinin
karakterlerinden birinin davranı-
şı, eylemi konusunda karar alma),
görsel kompozisyonuna müdahale
etme (örneğin bir konser yayınında
görüş açısını değiştirme, bir futbol
maçının naklen yayınında istenen
kameradan maçı izleyebilme) olanaklarını
sağlayan teknolojik gelişmenin,
çocukların öğrenmelerini kolaylaştı-
ran ve eleştirel izleme becerilerini geliştiren
programlar üretilmesi için yeni
olanaklar sağladığı görülmektedir
(Mutlu, 2005: 174).
Televizyonun Çocuğun Toplumsallaşmasına
Olan Etkileri
Televizyonun çocuğun toplumsallaşmasına
etkileri açısından konuyu ele almadan önce,
toplumsallaşmanın tanımını yapmak
yerinde olacaktır. Toplumsallaşma, bireyin
içinde bulunduğu veya bulunacağı sosyal
hayatın asgari gereklerine hazır ve uygun
hale gelmesini sağlayan öğrenme ve uyum
süreçlerinin tamamına denir. Televizyon
da olumlu ya da olumsuz program içerikleriyle
birlikte en yaygın ve etkin toplumsallaşma
aracıdır. Televizyonun çocuğun
toplumsallaşmasına olan olumlu etkilerin-
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
37
de çocuk; izlediği herhangi bir eğiticibilgilendirici
programdaki içeriği, programı
izleyen diğer arkadaşlarıyla paylaşarak
bir sosyal ortamın doğmasını sağlayabilir.
Yine televizyonun sunduğu modelleri taklit
eden çocuk, bunları başka bir ortamda
yeniden sunar, dramatize eder ve sonuçta
toplumsallaşır. Aile yaşamının bir parçası
olan televizyonun yayınlarında aile fertleri
bir araya gelmekte, program seçimleri beraber
yapılmakta ve bunlar üzerinde farklı
yorumlar paylaşılmaktadır.
Televizyonun çocuğun toplumsallaşmasına
olan olumsuz etkilerine bakılacak olursa;
öncelikle uzun süre televizyon karşısında
kalmak çocuğun çevresine olan ilgisini
azaltır. Böylece çocuk arkadaşlarıyla oyun
oynamak, aile fertleriyle bir arada olmak,
spor yapmak, resim yapmak, sinematiyatroya
gitmek gibi toplumsal faaliyetlerden
uzaklaşır. Televizyonda izlediği her
şeyi ‘gerçekmiş’ gibi kabul edip, yanlış
tutumlar sergileyebilir. Bunun en somut
örneği geçtiğimiz aylarda televizyon kanallarında
gösterilen devrik lider Saddam’ın
idam görüntülerini izleyen ve bu görüntü-
leri bir oyun olarak algılayan bazı çocukların,
gördüklerinin etkisiyle boyunlarına ip
geçirip ölmeleridir. Bu örnekle televizyonun
bir çocuğun hayatında ne derece
önemli bir yeri olduğu açıkça görülmektedir.
Ayrıca uzun saatler televizyon karşı-
sında kalan çocuk giderek düşünme ve
yorum yapabilme yeteneklerini yitirir.
Programların bir çoğunda kullanılan yanlış
ifadeleri, argo sözcükleri benimser ve toplumsal
hayatta kullanmaya başlar. En
önemlisi de televizyon karşısında izlediği
şiddet içerikli programlar sonucunda şiddeti
günlük hayatın bir parçası kabul ederek
şiddete yönelebilir. Bu da çocuğun
toplumsallaşmasında son derece olumsuz
etkilere yol açabilmektedir.
Televizyonun Çocuğun Beslenme
Alışkanlıklarına Olan Etkileri
Televizyonun çocuklar üzerindeki bir
etkisi de beslenme alışkanlıklarına yöneliktir.
Kentsel yaşam tarzının ve medyatik
etkilerin, geleneksel beslenme alış-
kanlıklarını hızla değiştirdiği bir gerçektir.
Günümüzde fast-food tarzı beslenme
ve hazır gıdaların tüketimi giderek
günlük beslenmenin büyük bir bölümü-
nü oluşturmaktadır. Konuyla ilgili olarak
Doğan ve Söz’ün (2006:56-69) görüş-
leri ise şu şekildedir:
Çocukların sağlıklı beslenmesi, dolayı-
sıyla sağlıklı bireyler ve giderek sağlıklı
bir toplum anlamına gelmektedir. Medyanın
toplumu yönlendirme ve ikna etme
gücü, ailelerin özellikle çocukların
beslenme alışkanlıkları ile besin ürünleri
satın alma ve tüketme kararlarını pozitif
veya negatif etkilemektedir< Özellikle
televizyonda yayınlanan hazır gıda reklamları
bu yaş grubu çocuklara yönelik
mesajlar içermektedir. Bu etkisi ise onları
reklamı yapılan gıda ürününe sahip
olmaya yönlendirmektedir. Sağlıklı beslenme
alışkanlıkları yerini tek tip ve çe-
şitli katkı maddeleri içeren fast-food veya
benzeri beslenme şekline bırakmaktadır.
Televizyon izleme süresinin artması
beraberinde fiziksel aktivitenin
azalmasını ve öğün dışı fazla hazır gıda
tüketilmesinin artmasını getirmektedir.
Bu durum ise çocuklarda obezite riskini
artırmaktadır.
Yine herhangi bir besin maddesini sevmeyen
bir çocuk, o besin maddesinin reklamlarını
televizyonda izlediğinde, bir süre
sonra reklamın etkisinde kalarak o besini
yemeye başlayabilmektedir. Şeker bakı-
mından zengin, protein bakımından fakir
gıdaların, birçok katkı maddesini bünyesinde
barındıran gıda ürünlerinin televizyondaki
reklamları çocukları satın almaya
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
38
yönlendirmektedir. Çocukların sağlıklı
beslenme alışkanlığı edinmeleri, ancak
ailelerin bilinçlendirilmeleri ve çevresel
faktörlerin pozitif olmasıyla mümkün olacaktır.
Televizyonun Çocuğun ZihinselDuygusal-Psikolojik
ve Fiziksel Gelişimine
Olan Etkileri
Televizyonun çocuğun zihinsel ve duygusal
gelişimine olan etkilerinde, bazı televizyon
programları çocuğun zihinsel ve
duygusal gelişimi için yararlı olabilirken,
bazıları ise önemli sorunları beraberinde
getirebilmektedir. Araştırmalar çocukların
televizyon sayesinde birçok zihinsel beceriyi
öğrendiklerini göstermektedir. Özellikle
okul öncesi döneme yönelik hazırlanan
programları izleyen çocukların daha fazla
sıfat, eylem, isim bilgisine ve sözcük da-
ğarcığına sahip oldukları, aşırı derecede
televizyon izleyen çocukların ise diğer
faaliyetlerinin engellendiği, hareketsiz
kaldıkları ve diğer çocuklarla iletişim kurmakta
güçlük çektikleri gözlemlenmektedir.
Televizyona düşkün çocukların zihinsel ve
duygusal gelişimlerinde de sorunlar gözlenebilmektedir.Bu
çocukların öğrendikleri
bilgileri yorumlayamadıkları ya da karşı-
laştıkları olaylar arasında neden-sonuç
ilişkisi kuramadıkları bir gerçektir.
Öztürk’ün (2006:9) de ifade ettiği gibi; ‚Kitap
okumak ve ders çalışmak gibi zihinsel
çaba gerektiren işlerden hoşlanmazlar.
Televizyon karşısında daima alıcı durumunda
oldukları için konuşmaya ihtiyaç
duymamakta, dolayısıyla dil becerileri
gelişmemektedir. Dil becerileri zayıf oldu-
ğu için başkalarıyla diyalog kuramaz, duygularını
ve düşüncelerini doğru ifade edemezler.‛
Yine aşırı derecede televizyon izleyen çocuklarda
olumsuz psikolojik gelişimler
görülmektedir. Hırçınlık, huzursuzluk,
korku, endişe gibi davranış değişiklikleri,
çocukların başlıca sıkıntıları olarak ön plana
çıkabilmektedir. Fiziksel gelişimine olan
etkilerine bakıldığında, uzun süre televizyon
karşısında oturan çocukların yatma
saatlerinin geciktiği ve uyku probleminin
ortaya çıktığı görülmektedir. Çocukların
saatlerce televizyon karşısında oturmaları
hareketsizliğe ve sonucunda şişmanlamalarına
yol açmakta ve sürekli yorgunluk hissetmelerine
neden olmaktadır. Yine uzun
süre yere yüzü koyun yatıp, dirseklerini
yere dayayarak kıpırdamadan televizyon
izleyen çocuklar, eklem rahatsızlıkları çekebilmektedirler.
Televizyondaki Şiddetin Çocuklar Üzerindeki
Etkileri
Günümüzde şiddet olgusu toplumsal bir
sorun olarak günlük yaşamın her alanında
karşımıza çıkmaktadır. Özellikle aile bireyleri
arasında, arkadaş ilişkilerinde okullarda,
iş yerlerinde ya da medyada sıklıkla
rastladığımız şiddet olgusu insan yaşamı
açısından oldukça önemli bir konudur.
Şiddet en geniş şekliyle saldırganlıkla
bağlantılı fiziksel ya da sözel bir davranış
biçimi olarak tanımlanabilir. Bu anlamda
şiddet, ‚bir nesne ya da kişiye doğru ye-
ğin ve yönlendirilmiş (patolojik durumlar
dışında) yönlendirilişi kişinin istemediği
ve o kişiyi tahrip edici, yıpratıcı bir eylemi
kimi zaman da eylemden kaçınmayı veya
eylemsizliği içerir‛ (Mutlu,1997:55). Gö-
rüldüğü gibi fiziksel anlamdaki her türlü
saldırı şiddet tanımının unsurları arasında
yer almaktadır, yine fiziksel olmayan, bazı
sözlü davranışların da bu tanımın kapsamına
girdiği görülmektedir. Sessiz, tepki-
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
39
siz kalma, geriye çekilme gibi eylemsizlik
durumları da, ilişkinin bağlamına ve niteliğine
bağlı olarak şiddet gösterisi olarak
kabul edilebilir
İnsan yaşamında derin izler açabilen bu
olguyu Zuhal Batlaş (2004:89) şu şekilde
tanımlamaktadır: ‚Şiddet, insanların psikolojik
veya fizyolojik düzeyde zarar görmesinden,
yaralanmasına ve giderek sakat
kalmalarına hatta hayatlarını kaybetmelerine
sebep olan bireysel ve toplu hareketlerdir.
Biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler,
saldırgan şiddetin ortaya çıkmasında
rol oynamaktadır.‛ Yine Batlaş konuyla
ilgili teorik yaklaşımlarda saldırganlığın
insan psikolojisinin temelleri, gelişim teorileri
ve sosyal öğrenme teorileri açısından
değerlendirildiğini belirtmektedir.
‚Fiziksel (özel) şiddetin yanında özellikle
günümüz toplumları için geçerli olan ve
eylem öncesinde programlı, hazırlıklı, akıl
ve birliktelikle harmanlanarak ortaya
konmuş kolektif şiddet kavramı, bugünün
uluslararası siyasal dengelerinin oluşmasında
ya da oluşuyor olmasında önemli
bir etkendir‛ (Dinçer & Yılmazkol, 2004:
101). Örneğin grevler, ayaklanmalar,
ihtilaller, soykırımlar ve savaşlar bu kavram
içinde yer almaktadır.
Yapılan çalışmalar ve araştırmalar televizyonun
şiddeti uyarıcı etkisi olduğunu göstermektedir.
Bu bir toplumsal etkileşim
sürecidir. Çünkü örneğin televizyon haberlerindeki
saldırgan davranış modellerinin
izlenmesi; izleyiciyi onlar gibi davranmaya
itmektedir. Haberlerde şiddeti gören çocuklar,
farklı şiddet yöntemlerinden haberdar
olabilmektedirler. Cinayet, saldırı,
tecavüz, savaş gibi içeriğe sahip haberleri
izlemek; çocukları bu gibi olaylara karşı
duyarsızlaştırabilmektedir. Böylece çocuklar
toplumsal yaşamda saldırganlığın kabul
edilebilir bir davranış olduğuna inanmaya
başlayabilmektedirler. Yine yapılan araş-
tırmalar televizyonun tek başına şiddete
yöneltmediğini, ancak özendirdiğini ve
arttırdığını göstermektedir. Şiddet olgusunun
yer aldığı görüntüler, sadece çocuklara
değil, tüm yaş gruplarına yönelik programlarda
yer almaktadır. Şiddet, haberlerden
filmlere, dizilerden çizgi filmlere dek her
yerde yaşamın bir parçası olarak sunulmaktadır.
Bu da şiddetin sıradanlaştırılması
ve önemsenmemesi gibi çok tehlikeli bir
gelişmeyi de beraberinde getirmektedir.
Öte yandan çocukların televizyon izleyebilecekleri
saatlerde şiddet özendirici programlar
yayınlanmaktadır. Çocuklar şiddet
içeren görüntülerden çok fazla etkilenmektedirler.
Sözlü ve görüntülü şiddet, yabancı
sinema ve çizgi filmlerde daha çok yoğunlaşmaktadır.
Çocuklar bedensel saldırı,
korkutma, yıkma, yakma, patlama gibi
şiddet türünden daha çok etkilenmektedirler.
Ne yazık ki çocuklara yönelik her türlü
program seçiminde konuyla ilgili uzman
görüşüne yer verilmemektedir ve aileler
çocuklarının şiddet içeren programları
izleyip izlemediğini kontrol edememektedirler.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun
(RTÜK), Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile
birlikte yaptığı araştırma, televizyondaki
şiddet gerçeğini gözler önüne sermiştir.
1638 anne-baba ile görüşülerek yapılan, TV
Program İçeriklerinin Çocuk ve Gençler Üzerindeki
Etkileri (Milliyet, 2006) konulu araş-
tırmanın sonuçları şu şekilde yorumlanabilir:
Araştırmada anne babalar, çocukların
şiddet ve korkudan etkilenme düzeyini
‘en yüksek’ olarak nitelemişlerdir. Erkek
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
40
çocukları olumsuz davranışlardan kız
çocuklarına göre daha fazla etkilenirken,
kız çocukları korku içerikli yapımların
etkisinde kalmaktadırlar. Çocuklar
günde 3-4 saat televizyon izlemektedirler.
6-17 yaş arasındaki çocuklar ve
gençlerin okul dışındaki birinci etkinliği
televizyon izlemektir. Çocuklar yılda
yaklaşık 900 saati okulda, 1500 saati
televizyon karşısında geçirmektedir. Bu
durum da son derece düşündürücüdür.
İlköğretim çağını tamamlamış bir çocuk,
yaklaşık 100 bin şiddet sahnesi, 8 bin
ölüm ya da öldürülme sahnesi izlemektedir.
5 çocuktan birinin odasında televizyon
bulunuyor ya da çocuklar televizyon
bulunan odada yatıyor. Medyada
izledikleri şiddet arttıkça çocuklar,
daha fazla saldırgan davranış sergiliyor,
düşmanlık duyguları besleniyor, başkalarının
çektiği acı ve eziyete karşı duyarsızlaşıyor,
şiddeti arzular hale geliyor,
kaygı ve uyku bozuklukları görü-
lüyor. Çocukların izlediği korkutucu
içerik, ayrılık kaygısına yol açıyor, uykudaki
kabusları ve diğer korkuları
artıyor. Araştırmanın bir diğer sonucuna
göre ise; dünyanın tehlikeli ve korkunç
bir yer olduğu inancı gelişiyor,
çocuklar kolay incinebilir hale geliyor.
TV’deki cinselliğin şiddetle birlikte yer
alması küçük çocukların cinselliği yanlış
yorumlamalarına neden oluyor, çocukların
izledikleri yetişkin cinsel davranış-
lar, huzursuzluk ve utanma duygusuna
neden oluyor. Ayrımcılık, alkol, sigara
ve madde kullanımı, suç davranışları,
kaba, bayağı ve küfürlü konuşmalar
özellikle çocuk ve gençlerin beğendikleri
karakterler tarafından sergileniyorsa
taklit etme artıyor.
Televizyon ile şiddet arasındaki ilişki bir
başka açıdan ele alınırsa; kitle iletişim araş-
tırmacılarından George Gerbner, televizyonlardaki
şiddet olaylarını, güç oyununun
kurallarını göstermeye ve mevcut toplumsal
düzeni pekiştirmeye yardımcı en
basit ve en ucuz dramatik araç olarak görmektedir.
Gerbner’in ‘TV ve Kültürel Göstergeler’
konulu çalışmasında; gerçek dünyanın
çarpıtılarak verilmesi de TV’de yer
alan şiddetin gerçek yaşamda yer alandan
on kat fazla olduğu gibi bulgulara yer
vermiştir. İnceoğlu’nun (2000: 14) ifade
ettiği gibi;
Büyük ölçüde toplumsallaşma sürecini
tamamlamış olan yetişkinler saldırgan
davranışları izlerken suçluluk ve
anksiyete duyabilmekte, bunun sonucu
olarak da saldırgan eğilimlerini denetleyebilmektedirler.
Oysa küçükler, yeterince
toplumsallaşamadıkları için saldırganlık
eğilimlerini denetleyemedikleri
gibi gördüklerini de taklit etmeye çalışmaktadırlar.
Şiddetten en çok etkilenen
en korumasız kesim olan çocuklardır.
Her çocuk kendi kişiliği doğrultusunda
etkilenmekte; örneğin korkak bir
çocuk saldırgan sahneleri izleyince saldırgan,
vurucu kırıcı olmamakta, tersine
korku ve ürkekliği artmaktadır. Diğer
yandan, Terminatör veya Rambo gibi
kahramanlar, ‘sorun çözücü’ olarak algı-
lanmakta, Tom ve Jerry gibi çizgi kahramanlar
ise sevimlilik maskesi altında
şiddet eylemlerini gerçekleştirmektedirler.
Nitekim 1970’li yılların Heidi, Şeker Kız gibi
sevgi gereksinimini işleyen çizgi filmlerin
yerini 1980’lerde Robocop, Ninja Kaplumba-
ğalar, Voltron
filmlerde iyiler ve kötüler vardır. Kötüler
çok hırslı, acımasız ve saldırgandırlar. Örneğin
dünyanın pek çok ülkesinde yayınlanan
Power Rangers çok sayıda çocuğu
ekran başına toplayabilmektedir, ancak bu
program Brezilya’da çocukların sorunlarını
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
41
çözmek için şiddete başvurdukları gerek-
çesiyle yayından kaldırılmıştır.
Türkiye’de çocuklara yönelik şiddetin ve
diğer olumsuz olayların yaşanması ve bunların
televizyonda yer alması; basın meslek
ilkelerinin dikkate alınmadığı haberleri
yapılması çocuklar üzerinde derin izler
bırakabilmektedir. Haberlerin şiddet, kan,
kavga, savaş gibi kavramlarla insanlara
sunulması ve bunların çocuklar tarafından
da izleneceğinin hesaba katılmaması, haber
denilince çocukların aklına olumsuz olayların
gelmesine neden olmaktadır. Bazen
çocukların olmaması gereken programlarda
yer aldığı ve yayıncılar tarafından da
kullanıldığı görülmektedir. Her gün ekranlarda
çocuklara yönelik tecavüz haberleri
veya çocukların pornografi aracı olarak
kullanılması gibi gelişmelerle karşılaşılmaktadır.
Toplumun bilgilenmesi ve yaşanan
olaylardan ders alınması iddiasıyla bu
görüntülerin ekranların en çok izlenen
saatlerinde yayınlanması çocukların psikolojilerini
bozmaktadır. Günümüzde toplumun
geleceği olan çocukların sağlıklı geli-
şim ve büyümelerini engelleyen, toplumda
yer edinmelerini zorlaştıran ve haya bakış
açılarını olumsuz etkileyen yayınların varlığını
koruması ve bunların medya tarafından
eleştirilmemesi söz konusudur. Hatta
kitle iletişim araçları, olumsuz yayınların
reklamını ve tanıtımını yaparak bu yayınlara
destek vermektedir.
Temelde haber verme, eğitme ve eğlendirme
işlevlerini içeren, kitlelere değişik tür
ve amaçlarla hazırlanmış programlar aracı-
lığıyla sürekli mesajlar ileten televizyon,
görüntü ve sesi birlikte veren bir kitle ileti-
şim aracıdır. Ayrıca televizyon görüntünün
istenilen çıkarlar doğrultusunda kullanıldığı
bir araçtır. Bu açıdan şiddet içerikli
haberlerin çekiminde muhabirler meslek
ilkelerini dikkate alarak hareket etmelidir.
Türkiye’de ve dünyada binlerce olay ya-
şanmaktadır. Bu olayların kamuoyuna
aktarılmasında muhabirlere önemli görevler
düşmektedir. Bu olayları çocukların da
izledikleri ve etkilendikleri düşünüldü-
ğünde şiddet, kavga ve korku dolu haberler
ekrana getirilirken yasal önlemler ve
meslek ilkeleri dikkate alınmalıdır. Örne-
ğin adliyelerde özellikle şiddet ve gerilim
dolu anlar yaşanmaktadır. Adliyelerin
girişinde ya da çıkışında kavga eden insanların
görüntüleri ekranlara taşınmamalıdır.
İnsanların, yaralı ve kanlı görüntüleri ekranlara
getirilmemelidir. Bir ailede yaşanan
olumsuz gelişmeler sonrasında psikolojik
sorunlar yaşayan ebeveynlerin çocuklarına
veya çevrelerindeki insanlara yönelik gösterdikleri
şiddet dolu davranışlar ile çocukların
dövülme görüntüleri ekranlara getirilmemelidir.
Toplumda suçlu olarak görü-
len insanların linç edilme sahnelerinin zaman
zaman ekranlara gelmesi ve bu görüntülerin
ayrıntılarına kadar uzun dakikalar
yayında kalması yine şiddetin içine çocukları
çekmektedir. Medyanın bu tutumu
nedeniyle çocukların akılları karışmaktadır
ve toplumsal yaşamda çocuklarda saldırgan
davranışlar görülebilmektedir. Yine
örneğin gösterime giren filmlerin şiddet
dolu sahnelerine tanıtım amacıyla haberlerde
yer verilmesi çocukları olumsuz etkileyebilmektedir.
Son zamanlarda her sokakta
yürüyen insanın başına gelebilecek
kapkaç veya gasp gibi olayların da ekranlara
getirilmesindeki görüntülere dikkat
edilmelidir. Bu tip olayların birebir verilmesinden
kaçınması gereken yayıncılar,
çocukların bu görüntülerden etkileneceğini
unutmamalıdır. Çocukluğunda şiddet dolu
haberleri izleyen çocuklar, ileride üzücü
olayların, olumsuz gelişmelerin birer par-
çası olabilmektedirler. Televizyonda yer
alan programların hem yayıncılık ilkeleri
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
42
hem de çocuk hakları doğrultusunda hazırlanması
gerekmektedir. Olumsuz içerikli
haberlerde ve diğer programlarda çocukların
isimlerinin açıklanması ve çocukların
görüntülerinin yayınlanması yasalar tarafından
engellenmiştir. Mağdur edilmiş
çocukların daha fazla zarar görmemeleri
için, oluşturulan yasal düzenlemelere Türkiye’deki
televizyon kanalları uymak zorundadırlar.
Bu noktada yayıncıların temel
görevi, çocukların ve gençlerin rencide
edildiği, suçlandığı, mağdur durumda
yansıtıldığı haberleri vermekten çok; çocukları
bilgilendirici, eğitici ve yönlendirici
haberleri vermek olmalıdır.
SONUÇ VE TARTIŞMA
Çocukları televizyonun olumsuz etkilerinden
korumak için ailelere, yasa koyuculara
ve yayıncılara son derece önemli görevler
düşmektedir. Bu bağlamda çocukların istenmeyen,
olumsuzluk içeren programları
izlemelerini önlemek için bazı ülkelerde VChip
(violence chip) -kanal içi kapatma
yöntemleri- uygulanmaktadır. Bazı ‚ülkeler
düzenlemelerden yola çıkarak çocukları
televizyonun zararlı yayınlarından korumaları
adına genellikle saat ayarlaması,
görsel ikon kullanımı, sesli uyarı ve özdenetim
sistemlerini kullanmaktadırlar‛(Çakır,
2004:473). Ülkemizde de bu tip
düzenlemelere gidilmesine rağmen, televizyon
yayıncılığı alanında birçok sıkıntı
yaşanmaya devam etmektedir.
Çocuğun televizyon programlarından
olumsuz etkilenmemesi için ailelere önemli
görevler düşmektedir. Bunlar; Ertürk’ün
(2004: 276-277) çalışmasında belirttiği gibi
çocuğun;
1. televizyon izleme davranışını günde
bir-iki saatle sınırlandırmak
2. televizyonda neyi seyrettiğinden
haberdar olmak için içerikleri kontrol
etmek
3. televizyonda gördüğü ve anlayamadığı
şeyleri açıklamak
4. televizyon önünde yalnız kalmasını
önlemek
5. televizyonu bir ödül ceza aracı olarak
görmemesine zemin hazırlamamak
6. televizyondan bir çocuk bakıcısı
olarak yararlanmasına fırsat vermemek
7. televizyon izleyerek bütün boş zamanını
doldurmasına izin vermemek
8. televizyonda sadece reklam ve video
kliplerle uyarılmasına izin vermemek
9. televizyon eşliğinde yemek yeme
alışkanlığını kazandırmamak
10. televizyonda izlediği belirlenmiş
programın bitiminde televizyonu kapamak.
Ancak bütün bunlar yerine getirilirken
ebeveynlere büyük sorumluluk düşmektedir.
Ebeveynler her şeyden önce çocuklara
model olduklarını ve gereken durumlarda
kendi alışkanlıklarını çocuklarının
gelişimlerine bağlı olarak düzenlemeleri
gerektiğini unutmamalıdırlar.
Özel televizyonculuğun geliştiği günü-
müzde çocukların gelişimlerini olumsuz
etkileyebilecek durumların denetlenmesine
yönelik uygulamalarda bazı sıkıntılar ya-
şanmaktadır. Televizyon programlarında
suça ve toplumsal normlara aykırı davranışlara
yer verilmemelidir. Çocukları
olumsuz etkileyecek yayın içeriklerinin
belirli bir denetimden geçmesi gerekmektedir.
Düzenlemelere ilişkin olarak da örneğin
RTÜK tarafından planlanan ve kanallarda
yayınlanan programların yanlış
amacı, formatı, içeriği, hedef kitlesi gibi
değişik özelliklerine göre çeşitli gruplandı-
rılmaları kanallarca dikkate alınmalı ve
yayın politikalarında yer almalıdır. Bu
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
43
durum bir programın anne-baba tarafından
içeriğinin bilinmesi ve ona göre çocuk tarafından
izlenmesinde bir sakınca olup olmadığına
karar verilmesi bakımından yararlı
olabilecektir.
Öte yandan televizyon kanallarının yetkililerine
de önemli görevler düşmektedir.
Ulusal ve bölgesel özel televizyonların yanı
sıra en başta TRT’nin eğitici, çocuğun gelişmesini
sağlayan ve doğru mesajlar veren
çocuk programlarının sayısını ve yayın
sürelerini arttırmaları gerekmektedir. Gerekirse
uzmanların çocuk programları hazırlanırken
psikolog, pedagog ve
psikiyatrislerin, bilim adamlarının görüşleri
ve önerileri dikkate alınmalıdır. Gelişmiş
ülkelerde televizyonlarda yayınlanan çocuk
eğitim programları incelenerek, bu
programlara benzer içerikte programlar
yayınlanmalıdır. ‚Okullarda da televizyondan
önemli ölçüde yararlanılmalı, çocuklara
belirli saatlerde, televizyonda eğitici
çocuk filmleri izletilmeli, daha ileriki
sınıflarda ise derslerin yapılmasında yardımcı
araç olarak kullanılmalıdır‛ (Gönenç
& Gönenç, 2004:395). Çocuklar bu sayede
işitsel olarak öğrenmeye çalıştığı dersleri,
televizyonda çeşitli örnek ve deneylerle
izlediğinde unutmayacağı bir biçimde öğ-
renme şansına sahip olabilmektedirler.
Televizyonun toplumun yararına, toplumun
hizmetinde bir kitle iletişim aracı olarak
önemini ve işlevselliğini koruyabilmesi
için eğitici içerikte programlara yer verilmesi
ve topluma yönelik nitelikli yayınların
gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu
tarz bir yaklaşım şüphesiz toplumların
geleceği olan çocukların da gelişimlerine
olumlu yönde yansıyacaktır.
KAYNAKLAR
Akbulut, N. (2001).Televizyon Çocukları, İ.Ü. İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı:11, 363-367.
Baltaş, Z. (2004). Şiddet Filmlerinde Çocuk Reklamları, I.Uluslararası Çocuk ve İletişim Konferansı,
88-97.
Çakır, H. (2004). Televizyonun Zararlı Yayınları Karşısında Çocukların Korunmalarına Yönelik
Yasal Düzenlemeler, İ.Ü.İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı:19, 471-487.
Dinçer, M.&Yılmazkol Ö. (2004). Çocuklar Şiddeti Nereden Öğreniyorlar?, I.Uluslararası Çocuk
ve İletişim Konferansı, 99-110.
Doğan, K. N.& Söz B. (2006). Televizyonun Çocukların Beslenme Alışkanlıklarına Etkisi, II.
Uluslararası Çocuk ve İletişim Kongresi, 55-70.
Edles, D. L. (2006) Uygulamalı Kültürel Sosyoloji, Cumhur Atay (Çeviren), İstanbul: Babil Yayınları.
(Orijinal kitabın basım yılı 2002)
Erdoğan, İ. &Korkmaz, A.(2001). Televizyon: Dünyaya Açılan Pencere?, Ankara Üniversitesi İletişim
Fakültesi Yıllık:1999, 169-198.
Ertürk, Y.D. (2004). Çocuk ve Televizyon Etkileşiminde Aile, I.Uluslararası Çocuk ve İletişim
Konferansı, 271-277.
İLETİŞİM FAKÜLTESİ DERGİSİ/ Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri
44
Ertürk, Y.D. &Ayşen A.G. (2006). Çocuğunuzu Televizyona Teslim Etmeyin, İstanbul:Nobel Bası-
mevi.
Gönenç, Ö.&Gönenç, Y.A.(2004). Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri, I. Uluslararası Çocuk
ve İletişim Kongresi, 389-396.
İnceoğlu, G.Y.(2000, Ocak 17). Uluslararası Medyada Şiddet ve Çocuk-1, Barometre Gazetesi.
s.14.
Mutlu, E. (2005). Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya, Ankara:Ütopya Yayınevi.
Mutlu, E. (1997). Televizyon, Çocuklar ve Şiddet, İ.Ü. İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı:4, 41-77.
Öcel, N.( 2002). İletişim ve Çocuk, İstanbul: Emek Matbaacılık.
Önder, A.& Dağal, B.A.(2006). Okul Öncesi Çocukların Annelerinin ‘Benimle Oynar mısın?’
Çocuk Programını Kalite Kriterlerine Göre Değerlendirmesi, II.Uluslararası Çocuk ve İletişim
Kongresi, 171-184.
Öztürk, Ş. (2006). Televizyonda Şiddet İçerikli Yayınlar Karşısında Çocuğun Durumu, II. Uluslararası
Çocuk ve İletişim Kongresi, 3-22.
Pembecioğlu, N.(1997). Çocukluklarını Yitiren Çocuklar Üstüne, İ. Ü. İletişim Fakültesi Dergisi,
Sayı:6, 253-277.
Polat, O. (2001). Çocuk ve Şiddet, İstanbul:Der Yayınları.
Postman, N.(1994). Televizyon: Öldüren Eğlence, Osman Akınhay (Çeviren), İstanbul: Ayrıntı
Yayınları. (Orijinal kitabın basım yılı 1985)
900 Saat Okul, 1500 Saat TV. (2006, Nisan 21). Milliyet Gazetesi, s.17.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)